SERİNLETİCİ KÖPÜK: AYRAN
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, rüzgarın kekik kokularını taşıdığı uzak zamanlarda, gökyüzü kadar özgür ve toprak kadar kadim bir halk olan Yörükler yaşardı.Yörükler Anadolu’nun bereketli topraklarında obalarda konaklar, kıl çadırlarda yaşar, keçileriyle diyar diyar dolaşır, yıldızlar altında uyur ve güneşle uyanırlardı. Yörüklerin hayatı tıpkı dağların yamacından inen bir ırmak gibi akıcı, doğal ve her zaman hareketliydi. Bu Yörük obalarının birinde Halime Ana adında, gözleri yıldızlar kadar parlak, kalbi Toroslar kadar heybetli çalışkan bir kadın yaşardı.Halime Ana sabahın ilk ışıklarıyla uyanır, keçilerin çan sesleriyle güne başlardı. Keçilerini otlatıp keçilerinden sağdığı taptaze sütü, yoğurt yapardı. Gençliğinde ninesinden öğrendiği mayalama sırlarını büyük bir özenle uygular, her yoğurt mayaladığında dualar fısıldardı. Ancak Halime Ana’nın yaptığı yoğurt, yaz aylarının kavurucu sıcağında bazen ekşir, bazen tadı ağırlaşır, bazen de bozulurdu. Halime Ana, yıllardır özenle mayaladığı yoğurdun sıcağa yenik düşmesine üzülür ve ‘Keşke bu lezzeti korumanın bir yolu olsa’ diye iç geçirip çareler düşünürdü.Yine bir yaz günü Yörükler güneşin yakıcılığından bunalıp bitkin düşmüşlerdi. Halime Ana sedirde oturmuş yüzünde hafif bir tebessüm ile obanın üzerinde dumanı tüten ocakları, koşturan çocukları, otlayan hayvanları izliyordu.O sırada güneşten kızarmış yanakları, kırmızı şalvarı ve mavi boncuklu başlığıyla obanın en hareketli ve meraklı çocuğu Umay geldi.Umay: “Halime Ana çok susadım, bana yoğurt verir misin?” dedi.Halime Ana gülümsedi ve Umay’a bir kase yoğurt uzattı. Umay yoğurdu yemeye başladı. Ama sıcak havadan dolayı yoğurt ekşimişti. Umay: “Halime Ana yoğurt güzel ama ekşimiş. Biraz daha sulu olsa içsem daha iyi olmaz mı?” dedi.
Halime Ana’nın gözleri parladı. Umay, Halime Ana’ya farkında olmadan çok güzel bir fikir vermişti. Halime Ana yanındaki su testisini açtı ve ekşimiş yoğurdu yavaşça soğuk suyla karıştırmaya başladı. Karıştırdıkça yoğurdun rengi açıldı, hafif köpük belirdi. Ortaya ne çok katı ne de çok sıvı olmayan beyazımtırak bir içecek çıktı. Halime Ana tereddütle bir yudum aldı. Tadına baktığında çok şaşırdı. Yoğurdun ekşiliği gitmiş. Yerine bambaşka ferahlatıcı, lezzetli bir içecek ortaya çıkmıştı. Hazırladığı bu yeni içeceği heyecanla Umay’a uzattı: “Al bakalım Umay, nasıl olmuş?” dedi. Umay, Halime Ana’nın uzattığı beyazımtırak içeceğe şüpheyle baktı. İlk yudumu aldığında ise yüzü aydınlandı. ‘Bu ne sihirli bir şey Halime Ana! Hem yoğurdun lezzeti var hem de su gibi serinletiyor. Bunun adı ne?” diye sordu.Halime Ana ne diyeceğini bilemedi. Bir an düşündü. Yoğurdun ekşiliği suyla gitmişti, bu yüzden bu yeni içeceğe “ayıran” adını vermek istedi. Umay’a dönerek, “Bu içeceğin adı ayıran,” dedi. Umay sevinçle kapı bitirdi ve arkadaşlarına haber verdi. Kısa sürede diğer çocuklar Halime Ana’nın yanına gelip “ayıran”dan istediler. Halime Ana büyük bir mutlulukla herkese bu yeni içeceği ikram etti. “Ayıran” obada çok beğenildi. Bu serinletici ve lezzetli içecek, yavaş yavaş komşu obalara da yayıldı. Böylece “ayıran”, Yörük obalarından tüm Anadolu’ya yayıldı. Ayıran söylene söylene “ayran” adını alıp sofraların vazgeçilmezi oldu.
Henüz hiç yorum yapılmamış.