Bilim insanı @Bilim_insani_835

Canlılar nasıl sınıflandırılır?

Sınıflandırmanın esas amacı, yeryüzünde bulunan canlıları akrabalık ilişkilerine göre gruplandırmak ve bu sayede de düzenli bir sistem içinde çalışılmasını kolaylaştırmaktır.


Sınıflandırmanın temeli Aristo’ya (M.Ö. 384-322) kadar uzanır. Aristo tüm canlıları “Bitkiler” ve “Hayvanlar” olmak üzere iki kısma ayırmıştır. Aristo’nun yaptığı bu sınıflandırmaya “Yapay Sınıflandırma” veya “Ampirik Sınıflandırma” denir. Bu sınıflandırmanın temeli, canlıları dış görünüşleri ve yaşadıkları ortama bakarak sınıflandırmaktır. Dayandığı temel analog organlar ve şekil benzerliğidir. Bu sınıflandırma günümüzde geçerliliğini kaybetmiştir. Canlıların güncel sınıflandırılmasında Doğal (Filogenetik) Sınıflandırma kullanılmaktadır. Bu sınıflandırmada, doku ve organların köken bağlantıları temel alınır. Anatomik benzerlikleri, akrabalık dereceleri, protein yapıları gibi birçok özellik dikkate alınarak sınıflandırma yapılır. Dayandığı temel homolog organlar ve kalıtsal benzerliktir.


Bilimsel sınıflandırmanın temel ilkeleri ilk defa Carl Linnaeus (1707-1778) tarafından ortaya konulmuştur. Linne’nin metodu ikili adlandırma olarak bilinir. Her tür iki isimle temsil edilir. Bunlardan birincisi hangi cinse girdiğini belirlerken ikincisi ise türe özgü olan isimdir

(Örneğin: Drosophila melanogaster).


Ernst Haeckel (1834-1919) “Bitkiler” ve “Hayvanlar” a ek olarak “Protista” adı verilen ve bütün mikroskobik canlıları içeren üçüncü bir âlemin olmasını önermiştir. Daha sonra bu sınıflandırmaya dördüncü âlem olarak “Bakteriler” âlemini dâhil etmiştir. Robert H. Whittaker (1920-1980), bu fikri daha da geliştirerek “Fungi” adı altında beşinci bir âlemi sınıflandırmaya katmıştır.


1990 yılında Carl Woese (1928-2012) canlıları Bacteria (Bakteriler), Archaea (Arkeler) ve Eukarya (Ökaryotlar) olmak üzere 3 domain altında toplamıştır. Canlılar âlemi tarihler boyunca farklı şekillerde sınıflandırılmış olmasına rağmen günümüzde moleküler biyoloji tekniklerinin de kullanılmasıyla birlikte filogenetik olarak gruplanmaktadır. Bunlardan Archaea ve Bacteria domainleri prokaryotik olmasına rağmen; Archaea, Bacteria’ya nazaran Eukarya’ya daha yakın akrabadır.


Genom analizi bize evrimsel ilişkileri belirlemede daha basit, daha doğru ve çok daha güçlü bir yol vermiştir. Bir organizmanın tam DNA dizisi, doğasını neredeyse mükemmel bir hassasiyetle ve ayrıntılı olarak tanımlar. Dahası, bir bilgisayara doğrudan girilebilen ve başka herhangi bir canlı için karşılık gelen bilgilerle karşılaştırılabilen dijital bir formdadır. Bu form DNA bazlarından oluşan bir dizi harf şeklindedir. DNA uzun süre boyunca biriken rastgele değişikliklere maruz kaldığı için iki organizmanın DNA dizileri arasındaki farklılıkların sayısı, aralarındaki evrimsel mesafenin doğrudan, nesnel, nicel bir göstergesini sağlayabilir (Şekil 1).


Canlıların DNA dizileri arasındaki farklılıklar  <p><strong style="color: rgb(0, 0, 0);">&nbsp;Canl

Şekil 1. Canlıların DNA dizileri arasındaki farklılıklar


Bu yaklaşım, geleneksel olarak “bakteri” olarak birlikte sınıflandırılan organizmaların, evrimsel kökenlerinde, herhangi bir ökaryottan herhangi bir prokaryot kadar geniş ölçüde farklı olabileceğini göstermiştir. Yapılan analizler sonucunda sınıflandırma yapılmıştır ve prokaryotlar iki gruba ayrılmıştır. İki prokaryot grubuna bakteri (veya öbakteri) ve arkea (veya arkebakteri) denir. Günümüzde yaşayan canlılar üç ana domainde sınıflandırılmıştır: bakteri, arkea ve ökaryotlar (Şekil 2).

Canlılar nasıl sınıflandırılır?  <p>Canlılar nasıl sınıflandırılır?</p>

Şekil 2. Dünyanın üç büyük canlı sınıfı. Burada gösterilen ağaç, farklı türlerde bir ribozomal RNA (rRNA) alt biriminin nükleotit sekansının araştırılmasına dayanmaktadır ve şemadaki mesafeler, her bir soyda bu molekülde meydana gelen evrimsel değişikliklerin sayısının tahminlerini temsil etmektedir. Ağacın gri bulutta örtülmüş kısımları, evrim sırasında türlerin farklılaşmasının gerçek modelinin ayrıntıları hakkındaki belirsizlikleri temsil eder: rRNA dışındaki moleküllerin nükleotit veya amino asit sekanslarının karşılaştırılması ve diğer argümanlar biraz farklı olabilir. Ağaçta belirtildiği gibi, ökaryotik hücrenin çekirdeğinin archaea içindeki bir alt daldan ortaya çıktığı düşünülmektedir, böylece başlangıçta hayat ağacında sadece iki dal vardı: bakteri ve arkea.


Kaynakça:


3

Henüz hiç yorum yapılmamış.

Yorum yazmak için giriş yapmanız gerekli