LittleBlackDot @LittleBlackDot
Mitolojiyi oldum olası sevmişimdir. Sanırım en çok ilgimi çekenlerden biri Yunan Mitolijisiydi.
Elbette mitoloji, insanın doğaya, yaşadığı acılara hatta kendine dair bir anlam arayışıdır. İnsanlık tarihi boyunca ortak olan bu arayış, toplulukları kimi zaman birleştirmiş, kimi zamansa birbirine düşman etmiştir. Dilden dile anlatılan, her defasında üstüne dahası koyularak çığ gibi büyüyen, insanlık değiştikçe ona ayak uyduran ve yaşayan bir sistemdir.

Dönüp baktığımızda, mitolojiyi tatlı masallar olarak görürürüz çoğumuz. Oysa ki insanların çeşitli sürelerce inandığı, hatta bazı kahramanlarına taptığı, onlara tapınaklar ve sunaklar yaptığı hikayelerdir bunlar. İnsanlar seneler içerisinde bu hikayeleri oluşturmuş ama oluşturduğunu unutmuş ve kendi yarattıkları dünyaya inanmışlardır. Pek tabi artık inanan mensubu olmayan, geçmiş zaman dinleridir.

Destanlar, efsaneler... Birisi size ciddi ciddi anlatsa deli olduğunu düşündürecek türden. Öyle büyülü ve inanması güç geliyor ilerlemiş insanoğluna. Bu denli hayalgücüyle işlenmiş olmasına karşın, neticede insanın yarattığı bir evrenin merkezinde elbette insan olacaktır. Bu muhteşem sözlü edebiyat her ne kadar tanrılardan, canavarlardan ya da kahramanlardan bahsediyor olsa da çıkış noktası yine insan olması sebebiyle, yaratılan karakterlerin fazlasıyla insani özellikleri vardır. Karakterler siyah-beyaz olabildiği gibi grilerden de oluşabilir. İnsani özellikleri çoğu zaman temsil ederler, bizim gibi birçoğundan bir araya gelmekten ziyade. Önce özelliklerimiz onlara atfedilmiş, ardından bize geri döndürülmüşlerdir. Binlerce yıldır süregelen astolojinin kökenleri de burada filizlenmiştir. 12 Tanrı, 12 gezegen ( astoloji şekillenirken, dönemin teknolojisiyle 12 gezegen gözlemlenebiliyordu ) 12 ay, ve tabi ki 12 burç. Gökyüzünün rolü, mitolojide o kadar büyüktür ki, bu inanç sistemi göklelere kurulmuştur diyebiliriz. Bunun sebebi hem ulaşamadığımız göklere bakarak aradığımız anlamlar, hem de yağmurun yağması, şimşeklerin çakması gibi doğa olaylarıdır. İnsan hep sorgulamış, cevaplar bulmaya çalışmıştır. "Gökyüzü karanlık ve ıslak, ateşler düşüyor, Zeus'u kızdırmış olmalıyız!" İşte böyleydi bazı şeyler, doğanın korkusu tanrıların korkusuna evrilmişti. Onlara tapınmalı ve gönüllerini hoş tutmalıydık ki ekinler kurumasın, seller basmasın.

Zeus'u kızdırmak istemezdiniz. Çünkü o baş tanrı, tanrıların en güçlüsü ve en gösterişlisiydi, en önemlisiydi. Gücü elde etmek için yapmayacağı yoktu, ve hayatta kalmak için de. Bu uğurda babasını bile öldürmüş, en nihayetinde gökyüzündeki tahtına yani Güneş'e kurulmuş ve Güneş'in kendisi olmuştu. Astolojide ise Aslan burcunu temsil etmektedir. Şu an bile bu inanca sahip olup da astroloji ile ilgilenen kaç tane tanıdığınız var bir düşünün.

Bir bakıma mitoloji hayatın kendisidir. Çıkış noktası temelde felsefe olup, sözlü edebiyata dönüşmüştür verilen cevaplarla. Mesela, insan neden böyledir? Kötü kimdir, ne demektir? Neyi ne için yaparız? Neyi neden hissederiz? Bir insanın karakterini oluşturan faktörler nelerdir? Belki gökteki yıldızlardır. Benim mitolojiyle tanışmam tam böyle olmuştu işte. Az önce okuduğunuz tüm soruların kafamda dönüp durduğu 10lu yaşlarımın başında tanıştım, çünkü karşıma çıkanlardan yalnızca biriydi astoloji, ve kendimi tanrıların arasında dolanırken buldum. Çünkü hepimiz hala aynı soruları soruyor ve cevaplar arıyoruz binlerce yıldır. Belki de bu arayış asla bitmeyecek.