Zeynep Cansu @Zeynep_Cansu__324

Epik Tiyatro Kavramı Üzerinden Haldun Taner'i Yeniden Okumak

EPİK TİYATRO


 Haldun Taner’in oyunlarını inceleyebilmemiz için ilk olarak epik tiyatro kavramı hakkında bilgi sahibi olmamız gerekmektedir. Tiyatrosunu “Aristocu olmayan tiyatro” olarak adlandıran Brecht, epik tiyatro’nun ana düşüncesini, seyircinin duygusundan çok aklına yönelmesi olarak tanımlar. Bu düşünce bir bakıma, acıma ve korku yoluyla insanın içindeki kötü duygulardan arınmasını sağlayan catharsis görüşünü yok etmeye yönelen bir düşüncedir. Brecht tek başına katarsis kavramının yetersiz olduğunu, ancak pratik bilgi ve nesnel bir açıklamayla katarsis kavramının anlam kazanacağını savunur. Brecht acıma ve korku düşüncelerinin yerine insanın bilme merakını perçinleyen, eleştirel bir tutum sağlayan bir tiyatro yaratmaya çalışmıştır. “Epik [tiyatro]da ilişkiler kişilerin üstündedir; komik ve trajik olayların nedeni toplumsal -hatta bazen teknik- ilkeler üzerine kurulur.” Epik tiyatroda önemli olan karakterin iç dünyasını ortaya koymak değil, karakteri bu psikolojiye getiren toplumsal olayları seyirciye göstermektir.


A) NEDEN EPİK TİYATROYA İHTİYAÇ VARDI?


 Bu soruya cevap verebilmemiz için kapitalist, modern dünyayı ele almamız ve Marx’ın öne sürdüğü yabancılaşma kavramını incelememiz gerekmektedir. İnsanoğlu ilkel yaşamdan kopup ekonomik olarak alışveriş kavramını yarattığı zamandan itibaren kendi ürettiklerinin kölesi durumuna düşmüştür. Sanayi Devrimi ile bu süreç hızlanmış ve insanlar ürütemine dahil oldukları ürünün son halini görememeye başlamıştır. Örneğin, buzdolabı üreten bir fabrikanın, motor kısmında çalışan bir işçi, sadece motor üretimene katkı sağladığı için para kazanır, buzdolabının üretimi tamamlanmış hali onu ilgilendiren bir durum değildir. Ürünün son halini görememesi; ürünün, ilkel toplumda olduğu gibi üretimin sadece kişi ihtiyacına değil de toplumun ihtiyacına hizmet etmesi gibi durumlar işçinin emek vermiş olduğu işe yabancılaşmasına neden olur. Bu yabancılaşma yalnızca ekonomik düzlemde kalmaz, modern insanın düşünsel yaşamını da etkiler. Moderniteyle birlikte insanın bilinci, duyguları ve kararları kendisine ait olmaktan çıkar ve toplum tarafından dayatılanı kabullenme noktasına varır. Bu yabancılaşma duygusunun var olması, insancıl durum ve anlamların yitirilmesi demektir.


 Marx’ın yabancılaşma kavramını ile hareket eden Brecht, tiyatroda yabancılaştırma etmeni kuramını ortaya koymuştur. Peki nedir bu yabancılaştırma etmeni? Brecht yabancılaştırma etmeni ile insanı yeniden incelemeye almayı amaçlar ve insana unuttuğu insancıl durum ve anlamları hatırlatmaya çalışır. Brecht, sanatsal gerçekliği yeniden iletebilmek için ‘yabancılaştırma etmeni’ne başvururken ‘çağdaş dünyayı simgelemek’ olanağının olup olmadığını araştırmıştır, buna göre, “Çağdaş dünyanın ideolojik ve maddesel kisvesi ardındaki gerçeğini öğretmek için, tiyatro, herşeyden önce, seyircinin sahnedeki olayla özdeşleşmesini koparmak zorundadır. (...) Yabancılaştırma etmeni dünyanın olduğu gibi görünmesini sağlayan estetik uzaklığı yaratır.” Eğer seyirci sahnedeki olayla özdeşleşmesini koparırsa oyuna eleştirel yaklaşabilecektir.


 Yabancılaştırma Etmeni bir bakıma seyirci ile oyun arasına örülmesi gereken ‘dördüncü duvar’ anlayışına da karşı gelmektir. Epik tiyatroda, yabancılaştırma etmeni kullanılarak, seyirciye sahnede bir oyun izlediğinin farkındalığı verilmeye çalışılmaktadır. Bu yüzden epik tiyatroda, seyirci ile sahne arasına dördüncü bir duvar çekmek yerine, oyuncular seyircilerle konuşarak onlara bir oyun izlediklerini hatırlatırlar. Seyircinin oyun izlediğinin bilincinde olarak oyunu izlemeye devam etmesi, onu belli bir duygu yoğunluğu içerisine kapılmaktansa, oyundan yabancılaştırarak, oyuna eleştirel yaklaşabilmesini sağlar.

 Değinmemiz gereken bir diğer nokta ise, diyalektik felsefenin gelişimidir. Diyalektik perspektifin temeli, doğada, tarijte, her yerde gördüğümüz şeyin değilim ve hareketliliğe dayanmasıdır. Toplum da tek taraflı bir bakış açısıyla değerlendirilmeyip tüm boyutlarıyla ele alındığında hiçbir toplumun durağan olmadığını, sürekli değişim içerisinde olduğunu görürüz. Metafizik perspektif diyalektik perspektife karşı; nesneleri, olayları, toplumu ve kişileri incelerken durağan olmama durumunu ve değişimi arkaplanda tutar. Epic tiyatro, diyalektik düşünceyi içinde barındırır. Epik tiyatroda önemli olan olaylara, durumlara ve karaktere tek boyutlu bakmak ve yüzelsel çıkarım yapmak değil; olayları, durumları ve karakteri, içerisinde olduğu toplumsal değerlerle bir bütün olarak değerlendirmektir.


 Bütün bu bilgiler ışığında; “Neden epik tiyatoraya ihtiyaç vardı?” sorumuza dönelim. 19. yy hızlanan, evrene ve insana dair bilgimizin ilerlemesi, teknolojinin hızla gelişmesi, gelişen teknolojiyle birlikte ölüme sebebiyet veren hastalıklara çare bulunması gibi gelişmeler, modern insana, dünyanın evrenin merkezi olmadığını ve insanın biricik olmadığı gerçeğini gösterir. Bu gerçek ile yüzleşen insan evreni, kendisini, toplumu sorgulamaya başlar ve düşünsel olarak ‘daha iyi’nin peşinde koşar. Peki çevresinin ve kendisinin farkında olan, eleştiri yapabilen bu modern insanı, MÖ 431 yılına, Antik Yunan’a bir tragedya izlemeye götürelim. Sizce, kişi ve durumlardan ziyade olayların ön planda olduğu, seyircide acıma ve korku duyguları uyandırılarak onların içerisindeki kötü duygulardan arınmasının hedeflendiği, düzenin ve uzlaşının önemli olduğu bu tragedya modern insanına ne hissettirir? Aristotales’in; “Bir tragedya kahramansız olabilir ama olay örgüsüz olamaz” düşüncesiyle bütünlüğün önemine yaptığı vurgu anlık değişen değerler ve duygular içerisinde yetişmiş modern insanın canını sıkmaz mı? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar aslında “Neden epik tiyatroya ihtiyaç vardı?” sorusuna vereceğimiz cevapla örtüşür. Epik tiyatroya ihtiyaç vardı; çünkü sürekli değişen değerler dünyasında, insana, insancıl değerlerin tekrar hatırlatılması gerekiyordu. Bu hatırlatma ise katarsis yöntemiyle değil, eleştirel ve akılcıl bir yöntemle sağlanmalıydı.


B) EPİK TİYATRONUN ANA ÖZELLİKLERİ


 Yabancılaştırma Etmeni ve Diyalizm felsefesini içerisinde barındıran episodik yapıya bir önceki maddemizde değindik. Burada ise politik tiyatro, aktüel tiyatro, belgesel tiyatro gibi epik tiyatroyu etkileyen türleri sıralayacağız ve gestus, tarihselleştirme ve komedya kavramlarını tartışıp epik tiyatronun pratikteki özelliklerine değineceğiz.

 Bir önceki bölümde düşsel bir anlatımla çizilmeye çalışılan, modern dünyanın neden epik tiyatroya ihtiyaç duyduğu gerçeği, akıllara gökten epik tiyatronun ihtiyaç doğrultusunda düşmesini getirmemeli. Politik, aktüel ve belgesel tiyatro epik tiyatronun kurulmasına katkıda bulunan ve Brecht’i etkileyen öncü tiyatro akımlarıdır. Peki nedir bu akımlar, kısaca inceleyelim.


 1929 yılında Erwin Piscator politik tiyatroyu kavramını ortaya koyar ve tiyatronun asıl amacının insanları politik birer özneye dönüştürmek olduğunu söyler. Yine bu düşünceden beslenen aktüel tiyatroda sahnenin gerçek anlamda bir kürsüye dönüştüğünü, oyunların doğrudan şimdiki zamanın sorunlarına değindiğini ve kurgusallığın geri planda olduğunu söyleyebiliriz. Doğrudan şimdiki zamanın sorunlarına değinmeye çalışmak, insanları politik birer özneye dönüştürmek için sahnede gerçek belgelerin, tutanakların, görüntülerin kullanıldığı belgesel tiyatro, sanatı öncülemek yerine ‘acil siyasi eylemi’ öncülemiştir. Tüm bu türlerde önemli olan ideolojinin seyirciye aktarılmasıdır, bu noktada; sahne, oyuncu ve kurgu arkaplanda kalır. Sahnede projeksiyonun kullanılması ve çeşitli görsellerin, videoların seyirciye gösterilmesi, tiyatroyu sinema sanatına yaklaştırır, burada da asıl amaç ideolojinin teknoloji yoluyla verilmesidir.


 Epik tiyatronun bir diğer önemli noktası sokak sahnesi düşüncesidir. Brecht tiyatro sahnesini bir sokak olarak görmemizi ister. Sokakta bir kavga olduğu zaman insanlar o kavgayı izlemek için dururlar ve kavganın gerçekliğini de sorgulamazlar. Tiyatro da aslında bir anlatıdır, deneyimi taklit etmez, tüm doğallığıyla var olur. Epik tiyatro oyuncuların yabancılaşmasını reddeder.


 Episodik yapı ile birlikte epik tiyatroyu var eden iki önemli kavram gestus ve tarihselleştirmedir. Gestus, oyunun bitiminde, aslında doğal olduğunu düşündüğümüz her türlü dilin (vücut dili, karakterin konuşmasını sağlayan dil vb.) sınıfsal olduğunun gösterilmesidir. Davranışlar doğal değildir, sonradan öğrenilmiştir. Bununla birlikte, tarihselleştirme, somut tarihsel ve ekonomik koşulların oyun içerisinde belirtilmesidir. Epik tiyatroda bir eylemi ya da bir karakteri anlamaya çalışırken onu tarihsel koşullarıyla ele alır. Tarihselleştirme, zaman kayması yöntemiyle, izleyiciyi asla konumlandırayamayacağı bir hikayenin içerisine sokularak da yapılabilir. Bunun amacı izleyicinin özdeşlik kurmasını engellemektir. Son olarak komedya kavramı, Brecht’in Aristotales’in komedya - tragedya ayrımına karşı yaklaşımıdır. Brecht, bu ayrımın sınıfsal olduğunu söyler. Onun için komedya, ironidir; insanın yanlış bilgiyle yaşarken, geçerliliği kalmamış bir düzene inanırken ortaya çıkan ironik durumdan beslenir.


 Epik tiyatronun pratik özelliklerine baktığımızda üç temel özellik sıralayabiliriz. Bunlar: dekor kullanımı, karakterlerin oluşumu ve müzik kullanımıdır. Epik tiyatroda dekor kullanımı oldukça minimal seviyededir. Sahnede kullanılan dekor, sahnede olacak olay ve karakter bütünlüğünde seyirciye gerçek bir dünya çizmelidir; fakat, bunu yaparken klasik tiyatroda gözümüze çarpan şaşalı dekorlara ihtiyaç yoktur. Epik tiyatroda az sayıda dekorla sahnede canlandırılmak istenen yerin tasvir edilmesi gerekmektedir. Bunun amacı seyircinin dekora kendisini kaptırmamasının, olaylara yoğunlaşmasının ve eleştirel bir düşünceye varmasının hedeflenmesidir. İkinci olarak karakterlerin çizilmesini tartışabiliriz. Epik tiyatroda karakterler kendi sınıfsal dünyalarını yansıtacak biçimde sahnede yer alırlar. Karakterlerin isimleri ve lakapları önemlidir. Karakterlerin bir diğer işlevi ise oyun esnasında seyirciye dönerek onunla konuşarak seyirciyi oyuna dahil etmesidir. Son olarak müzik ve koronun kullanımı... Müzik ve koronun kullanımı epik tiyatroda yabancılaştırma etmenine olanak sağlayan bir yöntemdir. Müzik ve koro durumu somut kılmak, ideolojiyi yansıtmak için vardır. Geleneksel tiyatroda eğlence için kullanılan müziğin aksine, müzik, epik tiyatroda durum ve olayları izah etme gibi bir amaçla kullanılır.