GERÇEĞİN TABLOSU: FRİDA KAHLO
Geçtiğimiz aylarda editörlüğünü yaptığım bir dergide, “Bu ayki kapak konuğumuz kim olsun?” Diye düşünürken Frida Kahlo’da karar kıldık. O günlerde şunu fark ettim ki ben Frida Kahlo hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Kafamı nereye çevirsem kendisinden bir iz görmeme ve hatta bana verilen hediye bir çantada bile bir tasviri olmasına rağmen bir kere olsun “Kim bu Frida?” diye sormamıştım. Günümüzdeki feminizmin sembolü olan bu kadın kimdi? Frida’yı bu kadar özel yapan şeyler neler? Ve günümüze olan etkileri hakkında bir blog hazırladım sizlere. Başlamadan önce gelin başlıklara bir göz atalım.
- Frida'nın Hayatına Genel Bakış
- Frida ve Sallantılı İlişkileri
- Frida ve Eserleri
- Günümüz Dünyasının İkonu Frida
- Markalaşan Frida
Frida’nın Hayatına Genel Bakış
Frida, 6 Temmuz 1907 yılında Meksika’nın Coyoacán kentinde gözlerini dünyaya açsada, kendi doğum gününü Meksika devriminin gerçekleştiği yıl olan 7 Temmuz 1917 olarak tanımlıyor.
Macar asıllı, ateist bir baba ve Katolik yerli bir annenin kızı olan Frida, dört kız kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Frida’nın en büyük hayali doktor olabilmekti. Mektuplarından da anlaşılacağı üzere bu hayalinin temelinde; çocuk yaşta geçirdiği bir hastalık sonucunda (muhtemelen çocuk felci) bir ayağının öteki ayağından kısa olmasına ve bu hastalığı başka çocukların yaşamasını istememesi yatıyor. Frida, edebiyat, felsefe, resim ve müzik gibi dallardaki entelektüel birikimi ile yaşıtlarının oldukça ilerisinde olan bir kız çocuğu olmasıyla birlikte ailesinin karmaşık kültürü içerisinde büyümüş, babasının o dönem için cesur bir davranışta bulunmasıyla da yüzlerce erkeğin bulunduğu bir okulda gençliğini geçirmiştir. Bu yönlerinden ve tekrardan Frida’nın mektuplarına baktığımızda, yaşıtlarına yardım etmekten hoşlanan, entelektüel bir birikimi olan, hoş görülü ve okuduğu okulla birlikte de halk ağzıyla yırtık bir kız çocuğu olarak karşımıza çıkıyor Frida.
HAYATINI DEĞİŞTİREN KAZA
Frida’nın hayatı on sekiz yaşında birden bire değişiyor. Sevgilisi ile birlikte bindikleri bir otobüsten, Frida’nın şemsiyesini unuttuğunu fark etmesi üzerine iniyorlar. Bir sonraki otobüse biniyorlar. Bindikleri otobüs ise kavşak noktasında bir tramvay ile çarpışıyor. Bu kazadan çok az kurtulan oluyor. Kurtulanlardan biri ise demir bir çubuğun sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkması ve omurgası parçalanması sonucunda beden bitap halde bulunan Frida.
Frida, dönemin tıp yetersizliğiyle, hayatı boyunca geçireceği kronik ağrılara sahip oluyor. Sürekli bir demir korse takmak zorunda kalıyor. Kazanın üzerinden bir hafta geçtikten sonra doktorlar, daha fazla burada kalmasının bir anlamı olmadığını ve bir daha asla yürüyemeyeceğini ekleyerek ailesine Frida’nın hastaneden çıkışını yaptırmalarını söylüyor. Yani Frida bundan sonraki hayatını yatalak olarak geçirmek için evine gönderiliyor. Annesi kızının evde çok fazla sıkıldığını görüp yattığı yatağın üst tarafına bir ayna yerleştiriyor. İşte bu ayna Frida’nın hayatını geçirdiği kazadan sonra değiştirecek ikinci nokta oluyor. Babasının yüreklendirmesi ile Frida, hiçbir eğitimi olmadan, resim çizmeye başlıyor. Etrafında çizecek birileri bulunmadığından Frida aynada gördüğü kendisini çiziyor. Kendisi için modellik yapıyor. Yatalak haldeyken, en çok bilinen portresi ve ilk otoportresi olan Kadife Elbiseli Otoportre’yi çiziyor. Kazanın üzerinden bir yıl geçtikten sonra Frida kendi azmi ile tekrardan ayaklanmak için çabalamaya başlıyor. Sıradan bir insanın katlanamayacağı kadar acı çeken ve hali hazırda fiziksel engelleri de bulunan bu kadın bastonlu da olsa dahi sonunda yürümeyi başarıyor ve kendisini sokaklara atıyor.
Yazının başında da bahsettiğim Meksika Devrimi sonrasında Meksika, Amerika’nın kapitalist düzenine boyun eğmemesiyle, yirminci yüz yılın en büyük devrimlerinden birisinin ev sahipliğini üstlenirken “Başarısız devrim girişimleri” yapan daha doğrusu Amerika’nın emperyalist düşüncesine karşı çıkan herkese kucak açan bir ülkeye de dönüşüyor. Bu dönemde Frida’nın hayatına çok etki edecek iki kişi de Meksika’ya geliyor. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti. Frida bu kişilerle tanıştıktan sonra iyice politikleşerek çevresi Meksika’nın kurtuluşunda yer alan insanlarla dolmaya başlıyor. Tina Modotti’nin de sayesinde döneminde tanınırlığı iyice artıyor ve yine Tina Modotti sayesinde hayatını tamamen değiştirecek olan Diego ile tanışıyor. Diego Rivera ülkesinde ve Avrupa’da eğitim almış önemli bir sanatçı. Duvar resimleri konusunda kendisine “Döneminin Michelangelo’su…” deniyor. Diego ayrıca Avrupa’da eğitim almasına rağmen kullandığı renk paleti ve metotlarla Meksika kültürünü yaşatmasıyla da oldukça fazla saygı görüyor. Frida, Diego’yu uzun yıllardır tanıyor aslında. Bir dönem “kız başına” okuduğu okulun da duvarlarını boyayan kişi Diego’ydu. Aralarında yirmi iki yaş olmasına rağmen Frida, Diego’yu o dönem şirin bulduğunu mektuplarında da yazmıştır. Tina Modotti’nin ikisini tanıştırması sonrasında Frida Diego’ya yaptığı işleri göstermiş ve “Resme devam etmeli miyim, edersem para kazanır mıyım?” sorusunu sormuş. Çünkü yıllarca ailesi kendisinin tedavisi için varını yoğunu ortaya koymuş ve Frida buna daha fazla göz yummak istememiş. Diego Frida’nın karakteri ve yaptığı işlerden çok fazla etkilendiğini, birçok sanatçı gibi “Kendimi, resimlerimde senin kadar iyi ifade edemem.” Diyor. Zamanla ikilinin sanatsal alandaki değiş tokuşları ufak bir aşk oyununa dönüyor ve evlilik kararı alıyorlar. Ailesi bu kara hiç sıcak bakmıyor. Diego, Frida’dan yirmi iki yaş büyük, daha önce üç evlilik yapmış ve insanlar tarafından çirkin olarak nitelendiriliyor. Öyle ki ailesi bu duruma “Bir fil ile güvercinin evlenmesi.” Diyerek tepkilerini ortaya koyuyor. Öte yandan Frida’nın hastane masrafları oldukça fazla ve Diego döneminin en ünlü ressamlarından birisi olduğu için çok fazla paraya sahip. Üstelik ailesi Frida’nın sakat olduğunu ve “Diego bu kızla evlenmezse kimse evlenmez.” Düşüncesi ile evliliklerine razı geliyorlar.
Frida, Diego’ya her yönden çok fazla saygı duyuyor ve onunla birlikte daha da politikleşiyor. Diego’nun eşi olarak yeni bir hayata başlasa da bu böyle devam etmiyor…
FRİDA VE SALLANTILI İLİŞKİLERİ
Frida’nın Meksika Komünist Partisi’ne üye olmasıyla başlayan politikleşme süreci Diego ile evlenmesinden sonra hızla artmaya devam etti. Öyle ki Almanca “Freida” olan ismini yöresel dilinde geçtiği gibi “Frida” olarak değiştirdi. Diego parasını hem burjuvalardan hem devletten hem de komünistlere resim yaparak kazandığı için parti bu durumu hoş karşılamıyor. Neticesinde, Diego partiden kovuluyor. Frida ise partiden ayrılıyor. Evlendikten sonra eskisi kadar çok resim yapamayan Frida, hayatını daha çok eşinin yanında bir süs eşyası gibi geçiriyor. Diego çok çapkın bir karaktere sahip olmasıyla da ünlenmiş ki Frida’da bunu çok öncesinden biliyordu fakat gün geçtikçe ve Diego’nun seks yapmayı çok basit bir şey olarak yorumladığını, onun için eşi veya başka birisi ile seks yapmanın bir farkı olmadığını görünce daha fazla buna dayanamıyor. Diego olmadan da olmuyor ve sonunda açık ilişki yaşama kararı alıyorlar. Üstelik sadece erkeğin değil, kadının da serbestçe ilişkiye girebileceği bir evlilik türü karşımıza çıkıyor. 1920’li yıllar için oldukça sansasyonel bir ilişki.
Frida, biseksüel olduğundan dolayı sadece erkeklerle değil, kadınlarla da ilişkiye giriyor. Hatta Diego’nun beraber olduğu kadınlarla dahi beraber oluyor. Burada da Frida’nın yırtık karakterini biraz daha görme şansımız oluyor. Frida, kimi nasıl tavlayacağını aynı zamanda kadınlığı gibi erkekliğini de çok iyi kullanabilen bir kişi. Gençlik yıllarından beri ablaları ve kardeşi elbiselerle fotoğraf çektirirken onların aralarında takım elbiselerle fotoğraf çektirerek, erkek yönünü de hiçbir zaman gizlemiyordu. Kısaca, ikonikleşen kaş ve bıyıklarından da bahsedip tekrardan evliliklerine döneceğim. Hem cinsiyetlerin ayrışmasına olan tepkisi hem de 19. Yüzyılda İspanyol kültürünün bir getirisi olarak da Frida, kaşlarını ve bıyıklarını almıyordu.
Frida, evliliğinin ilk yıllarını eşçilik oynayarak geçirirken Frida, ikisi kürtajla ikisi sezeryanla alınan dört çocuk kaybediyor. Çocuk sahibi olmayı çok istese de geçirdiği kaza yüzünden çocuklar ya çok gelişemiyor ya da Frida doğum yaparsa öleceği için doktorlar tarafından kürtajla alınıyor. Frida’nın fiziksel çöküşüne bir de ruhsal çöküntü eklenirken, Diego, Nelson A. Rockefeller tarafından çok önemli bir iş binalarının, danışmadaki duvarına bir resim çizmesi için ikili Amerika’ya davet ediliyor. Diego’nun ünü Amerika’ya gidince katlanıyor ve artık sabahları işte geceleri ise başka kadınlarla birlikte olduğundan dolayı Frida kendini epeyce yalnız hissediyor ve bu durum onu başka erkek ve kadınlara (daha çok kadınlara) itiyor. Diego’nun resimlerinde komünizm ve devrimin izlerine rastlandığı için komünizmin önemli isimlerinin de resimlerinde bulunması Rockefeller’ların hoşuna gitmiyor. Bunun üzerine Rockefeller, daha resim bitmeden anlaştıkları parayı da verip Diego’yu birnevi kovuyorlar. Diego çok büyük bir depresyonla ülkesine geri dönerken de resmin bir kopyasını günümüze bırakıyor. Tabii Frida, ülkesine döndüğü ve Amerika’daki yalnızlığından kurtulduğu için mutluyken Diego iyice zıvanadan çıkıp Frida’ya yatalakken bakan kız kardeşiyle beraber de bir ilişki yaşamaya başlıyor. Frida, bu olanlara daha fazla dayanamayıp Diego ile yollarını ayırıyor. Bu dönemde Lev Troçki Meksika’ya kaçıyor ve Meksika, Troçki’yi korumak için bir sorumluluk üstleniyor. İş insanları ve sanatçılardan Troçki’yi ağırlamaları için yardım isteyen Meksika hükümeti elbette Diego’ya gidiyor. Diego, ev ortamının Troçki’yi ağırlamak için uygun olmadığını belirterek Frida’ya yönlendiriyor. Frida ve ailesi Troçki ve eşini ağırlamayı kabul ediyorlar. Frida ve Troçki arasında, eşi fark edene kadar, bir yasak ilişki de yaşanıyor. Bu ilişkinin fark edilmesi Frida’da büyük bir vicdan azabı yaratıyor çünkü kendisi kardeşiyle aldatılmış ve buna rağmen sergilediği bu davranış ona eziyet ediyor. Aynı zamanda da Diego ile barışma sürecini hızlandıran bu olay onların ikinci kez evlenmelerine de sebep oluyor.
FRİDA VE ESERLERİ
1925 yılından ölümü 1954 yılına kadar kendisine ait olduğu bilinen yaklaşık altmış tanesi otoportreden oluşan yüz kırk üç resim yapıyor. Diego ile birlikte Amerika’ya taşındığı dönem de Frida’nın iyice yalnızlaştığını ve resme döndüğü bariz bir biçimde karşımıza çıkıyor. Yine aynı dönem de ilk kez Frida’nın çizdiği Frida ve Diego isimli resmi San Francisco Kadın Ressamlar Topluluğu Yıllık Sergisi isimli karma bir resim sergisinde gösteriliyor. Bu resim sergisi ona ün vermese de 1938 yılına kadar kurduğu ağ ile Frida New York’ta tamamen kendisine ait bir resim sergisi açmayı başarıyor. Bu serginin özel yanlarından birisi ise, serginin açılmasına, çoğumuzun lise felsefe kitaplarından aşina olduğu sürrealist kuramcı André Breton öncelik ediyor. Frida’nın New York sergisi çok fazla rağbet görüyor. Öyle ki eserlerinin yarısından fazlası da satılıyor. Frida’nın işleri Amerika’da çığ gibi büyüyor. Dergiler ve gazeteler Frida’nın yapıtlarını çok özgün ve oturmuş olarak yorumlayıp onu göklere çıkarıyorlar.
Frida’nın kendi döneminde ününün tavan yapmasını sağlayan ikinci sergisi ise Paris’te gerçekleşiyor. Bu sergide Çerçeve isimli eserini Louvre Müzesi satın alıyor. Döneminin ünlü ressamları Picasso, Salvador Dali ve Kandinsky gibi ressamlardan da tam not alıyor. Hatta Picasso “Biz onun gibi yüzler çizemiyoruz.” İfadesini dahi kullanıyor. Fakat hiçbir sergi Frida’yı tatmin etmeyi başaramıyor. İnsanlar onu etnik kökeni ve ilginç kültürüyle sevselerde bunlar Frida için oldukça banal ve bir noktada kırıcı bir hâl almaya başlıyor. Kendisinin yazın boyunca ne kadar fazla Meksika’yı sevdiğinden bahsetmiştim. Frida, Meksika’da hep bir sergi açmak istiyordu fakat sağlık problemleri olsun hayatındaki iniş çıkışlar olsun buna bir türlü yer ayırmasını engelliyordu. Ancak takvimler 1953 yılını gösterdiğinde Frida, kendi evinde, yatalak bir halde sergisini açabiliyor. Diego, Frida’yı ambulans ve tekerlekli bir yatak eşliğinde sergisinde olmasını sağlıyor ve insanları o şekilde ağarlıyor. Sergisinden hemen sonra da kangren olan bacağı kesiliyor.
1954 yılında, kayıtlara geçtiği kadarıyla Frida Kahlo, akciğer embolisi (damar tıkanıklığı) yüzünden hayatını kaybediyor. Fakat Frida öldükten sonra ünü artmaya devam ediyor.
Günümüz Dünyasının İkonu Frida
Frida, döneminde kurduğu bağlantılarla, sergilerle ve eserleriyle çokça ünlenmiş birisi olmasına karşılık günümüzde kendi ününde ötesine geçiğ duruşu, fikirleri, var oluşuyla bir sembol haline gelmiş durumda.
Frida’nın tekrardan gün yüzüne çıkması 1980’li yıllara tekabül ediyor. O yıllar artık feminizmin akademik söylemler ve edebi akımlar içerisinde yer aldığı ve üzerine uzunca konuşulabildiği, kadın haklarının marjinallikten çıkıp temel haklar olarak görülmeye başlandığı yıllar oluyor.
Neomeksikanizmo, random gibi gözüken bu sözcük kısaca modada Meksika renklerinin ve kültürünün kendisini gösterdiği dönem anlamına geliyor. Modada belirli dönemlerde belirli kültürler yükselir ve alçalırlar. İşte bu dönemde insanlar Frida’yı tekrardan keşfediyorlar.
Frida, sanat tarihçileri ve kadınlar için oldukça cezbedici bir karaktere dönüşüyor. Çünkü biseksüel, her haliyle feminist olduğunu söyleyen ve bundan çekinmeyen, ahlakı sadece kadının yaptıklarında arayıp erkeğe herhangi bir sorumluluk yüklemeyen topluma giydirmekten geri durmayan bir kadından bahsediyoruz. 1920ler ve 40larda keyfi ve kâhyasının isteğine göre davranan bir kadın. Üstelik engelli.
Frida’nın Farkı Ne?
Frida, estetik algılarına uymayan birisiydi. Kalın kaşları, kıllı kolları ve bıyıklarıyla. Fakat döneminin siyasileri, sanatçıları ve ünlü kişileri yazdığı mektup ve demeçlerde Frida’nın ne kadar çekici bir kadın olduğundan bahsediyorlardı. Kadınlığını bu denli iyi kullanan… Daha doğrusu cinsiyetsizliğini bu denli iyi kullanabilen bir kadındı Frida. Yıl 2021 olmasına rağmen halâ bir kadının kadınlığını kullanması ayıplanırken bunu kendi döneminde kullanmaktan korkmayan bir kadın. Çizdiği resimlere şöyle bir göz attığımızda, içerisindeki acıyı herkesin fark edebileceği kadar yalın ve bir o kadar da derindi. Bunları yaparken de arabeskten uzak ve hayatı dolu dolu yaşıyordu.
Edebiyata ve modaya yansımış olan Frida elbette ki sinemaya da yansıması kaçınılmazdı. Kendisi hakkında 11 tane Film ve belgesel hazırlanan Frida’nın en çok bilinen filmi 2002 yılında Salma Hayek’in başrolünü oynadığı Frida filmi. Bu filmde oynamak için Jeneffer Lopez, Salma Hayek ve çok büyük bir Frida hayranı ve koleksiyoncusu olan Madonna kıyasıya bir rekabete giriştiler. Ve sonunda filmde oynamak için yapımcıyla ortak olan Salma Hayek rolü kazandı ve o dönemki eşi Advert Norton’ı da filmde ücretsiz oynaması için ikna etti.
Markalaşan Frida
Frida’nın bu denli ünlenmesi bizlere yep yeni bir kavram olarak Fridamania’yı sunuyor. Sadece feminist yazarlarca değil, her yerde Frida etkisini gösteremeye başladı. Sadece t-shirtler, çoraplar ve çantalarla kalmadı. Mektupları ve tüm özel hayatı gözler önüne serildi. Birnevi Frida’nın hayatı ifşalandı. Mektupları açık arttırmalarda satıldı. Hatta bir örnek olarak Ressam José Bartoli ile aralarında yaşanan aşkın mektupları 137 bin dolara satıldı. Frida, hayatta olsaydı bu kadar gözler önünde ve basitleştirilmekten ne kadar hoşlanırdı? Orası da ayrı bir konu…
Elbette ki böyle bir insan keşfedildiğinde ona kol kanat gerenlerin sanatçılar ve feministler olması kaçınılmazdı. Fakat eklemek gerek. Frida, her feministçe de kabul görmedi. İspanyol milliyetçisi bir kadının asla bir aydın olamayacağı, kız kardeşiyle bile aldatıldıktan sonra o adama geri dönmesi ezikçe değerlenmesi ve hayatını çocuk doğurmak için tehlikeye atması bazı insanlar için feministçe değerlendirilmedi.
Bitirirken
Frida Kahlo, “Kimdir?” sorusunu sorduktan sonra benim için anlam kazanmış bir kişi haline geldi. Bir aylık süreç sonucunda bitirdiğim bu blogda gerçek bir rol modelin hayatına tanıklık ettim. Günümüz dünyası ve Türkiye’si içerisinde yaşanan, kimsenin can güvenliği olmaması duygusunda, kadınların sokaklarda katana ile katledilebildiği ve bunun normalleşebildiği bir yerde Frida gibi insan sadece belirli bir güruh için değil her insan için bir rol model olmalı. Hayatını yaşayışı ve kendi hayatını şekillendirişi, ne istediğini bilmesi ve en önemlisi kendinin farkında olması her birimiz için sonsuz bir ders.
Kaynakça
Frida - Hayden Herrera
Frida Kahlo Aşk ve Acı - Rauda Jamis
Frida'nın Mektupları
Frida (2002)
Aforizmalar
Oldukça detaylı bir araştırma ve güzel bir blog olmuş. Elinize emeğinize sağlık. :)