güven @guven_2481

DÜNYANIN EN ÖNEMLİ SORUSU

DÜNYANIN EN ÖNEMLİ SORUSU?

 

Yüz binlerce yıllık insanlık tarihinin en önemli sorusunun ne olduğuna dair elimizde net bir bilimsel veri olmadığı gibi muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak. Dünyanın en önemli sorusunun ne olduğuna dair sadece şahsi görüşler ifade edebiliriz. Benim de dünyanın en önemli sorusunun ne olduğuna dair özgün olmayan ancak en önemli olduğuna dair mutlak bir inanç beslendiğim bir cevabım var; Kimim Ben? Sokrates’ten Montaigne’e kadar bütün bir düşünce âlemi hep bu soruyu sorup durmuş. Ben de eksik kalmak istemedim.


Delfi tapınağında da yazdığı gibi kendini tanı meselesi ile başlıyor her şey. Edebiyatta sık sık karşımıza çıkan kimim ben sorusu tarihin derinliklerinden bugüne kadar her daim gündeme gelmiş olan klişe bir konudur. Konu her ne kadar klişe olsa da aslında bu sorunun cevabını bulmak oldukça zordur.


Psikanaliz biliminin doğuşu ve Jung’un gölge kavramı, ben kimim sorusuyla alakalı olan kavramlardır. Orhan Pamuk’un Beyaz Kale romanındaki âlimin sürekli olarak kendi kendine ve Hristiyan kölesine sorduğu soru budur; kimim ben? Bu sorunun cevabını uzun yıllardır düşünmeme rağmen bir arpa boyu bile yol alamadım. Kendi gölge karakterlerimle karşılaşsam bile henüz tam olarak onları teşhis edemedim. Bilinç dışının karanlıklarında kim bilir daha nice gölge karakterler gizlidir.


Cevabı Olmayan Sorular Sormak

 

Bir cevabı olmadığını bile bile o zaman neden bu soruyu sorup duruyorum. Çünkü yapacak daha iyi bir işim yok. Şaka bir yana bence insan olmanın en heyecan verici kısmı bu soruları sorabilmekte yatıyor. Üstelik bir süre sonra cevapların net olmaması veya ortada verilecek hiçbir cevabın olmaması da can sıkmıyor. Şöyle geri dönüp insanlık tarihine bakınca bu uzun ve köklü hikâyenin bir parçası olmak bile insanı sevindiriyor. Doğruluğundan kimsenin şüphe etmediği cevapların, bir iki nesil sonra nasıl yerle bir edildiğini görünce insan, var olan cevaplar inanmak yerine daha fazla soru sormanın cazibesine kapılıyor. En azından ben de böyle oldu.


Ben kimim sorusunu çok önemsiyorum ama bu önemli sorunun cevabını bulamıyorum. Bu soru çok önemli olduğu için mi cevap veremiyorum yoksa bu soruya daldıkça karşıma çıkacak şeylerin ağırlığından ötürü mü bu soruyu önemsiyorum, bunu da bilemiyorum. Ben kimim sorusu üzerine düşündükçe, kendimde ezelden beri var olduğuna yüzde yüz inandığım karakter özelliklerinin tam zıttı olan özelliklere de rastlıyor ve giderek kendimden şüphe ediyorum. Nihayetinde ben diyebileceğim sabit bir değer olmadığı sonucu varıyorum.


Kendi iç dünyamın derinliklerine daldıkça elle tutulur, somut ve net verilerden ziyade muğlak, acı dolu ve karanlık şeyler buluyorum. Bu belirsizlik dolu acılarla başa çıkabilmek adına kendi kendime anlamlar uyduruyorum. Bir yandan en dipte yatan gerçek bir ben, bir öz var mı diye içime doğru kazılar yaparken bir yandan da bu kazılardan arta kalanları uydurduğum anlamlar üzerinden dış dünyaya fırlatıyorum. Bu açıdan bakıldığında bütün insanlık tarihini de, insanlığın kendi anlamını uydurma çabası olarak değerlendirebiliriz. Aslında insanlık da başından beri hep bu soruyu sorup duruyor. Kimiz biz?


Bilmemek Ayıp Değil Şaşırmak Güzel

 

Gün sonunda benim elimden sadece sorular sormak geliyor. Henüz bir cevaba ulaşabilmiş değilim. Bu çok önemli soruya sırf cevap vermek için yanlış olduğunu bildiğim şeyleri cevap olarak kabul etmeyi tercih etmiyorum. Ben kimim sorusuna verebildiğim cevap aslında çok basit; ben kim olduğumu bilmiyorum.


Bilmemek ayıp değil şaşırmak güzel diyerek kendimi sorgulamaya devam ediyorum. Asla tesadüften ibaret olduklarına inanmadığım kazaları ve unuttuğumu sandığım şeyleri buz dağının görünen yüzü olarak değerlendirip, yüzeye sıçrayan bu küçük işaretlerin peşinden buz dağının görünmez derinliklerine dalıyorum. Bu derinliklerde bugüne kadar yapmak isteyip de yapamadığım şeylerin bir gerekçesini bulmayı arzuluyorum. Belki böylece bir gün neden kendi kendimi sabote ettiğimi anlayabilirim.

6
Özgür K. @Ozgur_K._1391

Rica ederim. Hepimize iyi yolculuklar :)

güven @guven_2481

Öncelikle vakit ayırıp okuduğunuz için sonra da güzel yorumlarınız için ben teşekkür ederim. Benlik meselesi dipsiz bir kuyu ya da sizin dediğiniz gibi sonsuz bir yolculuk ama insanca yaşayabilmek adına insanın bu serüvene çıkmak dışında başka bir şansı da yok sanırım. Her bir dönüm noktasında ne kadar çok bilmediğimiz şey olduğuna şaşırarak ve her defasında başka bir şeye dönüşerek seyahate devam ediyoruz. Böyle etkileşimler de bu yolculuğun güzel anlarından biri oluyor, tekrar teşekkürler yorumlarınız için.

Yorum yazmak için giriş yapmanız gerekli