Mitya @Mitya_2473

Dil-i Bitap

Bu Emin beyle, Tamburi Cemil’in Hilali Ahmer menfaatine Şehzadebaşı’ndaki Ferah tiyatrosunda verdikleri konserden sonra olmuştu.

Konserden çıkan Mahmut Efendi paltosunun yakasını iyice yukarı çekip kafasında dönüp duran “aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” dizeleri eşliğinde yürümeye başladı. Doğrusu bu güzel İstanbul akşamına ancak bu şiir yakışırdı. Bu huzurlu geceye rağmen yine de Mahmut Efendi’yi rahatsız eden bir şeyler vardı içinde. Mahmut Efendi kendisini neyin rahatsız ettiğini bulmak amacıyla eliyle bir şeyleri kenara iter gibi kafasında dönüp duran dizeleri de bir kenara itti ve kendisini neyin rahatsız edebileceğini düşünmeye başladı. Tam kahvehanenin bulunduğu köşeyi dönmüştü ki iki el ateş sesi hem Mahmut Efendi’nin düşüncelerini hem de gecenin karanlığını delip geçti.

Mahmut Efendi meydanda yavaş yavaş toplanmaya başlayan kalabalığa anlamsız gözlerle baktı. Silah sesini duyduğunda korksun mu yoksa sinirlensin mi bilememişti. Çünkü hayatının olağan akışını bozan, onu bir eylemde bulunmak zorunda bırakan her olay Mahmut Efendi’yi hem korkutur hem de sinirlendirirdi. Tüm bunlara rağmen Mahmut Efendi merakına yenik düştü ve birbirlerine fısıldayıp duran ağızlar yığınına doğru yürümeye başladı. Kalabalığa yaklaştıkça bu fısıltılar daha anlamlı halde kulağına gelmeye başladı.


-İyi çocuktu topal Ekrem.

- vah vah .

- yazık oldu oğlana.


Mahmut efendi olayın ne olduğunu anlamak amacıyla iyice kalabalığın arasına sokuldu. Olay hakkında diğerlerine göre çok daha bilgili oldukları fısır fısır hiç durmadan konuşmalarından belli olan iki adamın yanına yaklaştı.


-vay be bizim Maria da az zilli değilmiş.

-Yahudi İshak’ın metresine göz dikmek,..  İyi cesaret doğrusu.


Maria’ya yanıklığı her halinden belli olan ve Topal’daki cesareti kendinde bulamadığından içi içini yiyen fakat bunu yanındakine belli etmemeye çalışan adam diğerine hırsla:


-Ne cesareti ulan? Onunki düpedüz aptallık. Hem meteliksiz hem topal üstelik göz diktiği karı da Yahudi İshak’ın metresi… dedi.


Mahmut Efendi bir süre bu iki adamın konuşmalarını dinledikten sonra yavaşça halkayı yarıp en öne yürüdü ve yerde kanlar içinde yatan cesedi gördü. “Topal Ekrem dedikleri aptal bu olsa gerek” diye düşündü. Bir an yerde yatan Topal Ekrem’e imrenir gibi oldu. Çünkü Ekrem istediği, arzuladığı bir şey için sonu kötü de olsa bir eylemde bulunmuştu. Mahmut Efendi’nin ise bu hayatta ne bir isteği ne de bir arzusu vardı. Onun içinde onu harekete geçirecek, bir eylemde bulunmasını sağlayacak hiçbir duygu yoktu.

Bir süre cesede gözlerini dikip bunları düşünen Mahut Efendi  kafasında dönüp duran dizeleri eliyle nasıl kenara ittiyse bu düşünceleri de bir daha yüzeye çıkmamaları için zihninin en derinine doğru ittirdi. Yavaşça paltosunun yakasını yukarı doğru çekti ve eliyle kenara doğru ittiği şiiri tekrar zihnine çekip “Varsın bu uykudan dil-i bitâp uyanmasın” dizesini mırıldanarak eve doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.