Mücahit Muhammet Karakuş @Mucahit_Muhammet_Karakus

Bir Hikaye - Yuvarlanıp Gidiyoruz

Geçenlerde bir akşam iş çıkışı biraz da hava alma bahanesiyle eve geçmeden önce bitirdiğim liseye gittim. Varış yerim öyle bilinçli olarak verilmiş bir karara dayanmıyordu aslında. Sanki beni çağıran bir şey vardı orada. Yaklaşık 20 sene sonra, ilk defa buraya geliyordum. Oysa 4 yıl boyunca neredeyse her gün gittiğim bu okul bahçesinde ne günlerim geçmişti. O zamanlar tüm hayatım sanki orada, oradaki arkadaşlarımla geçecek gibi hissediyordum.

Okul çok değişmişti ama yine de olduğu yerde duruyordu. 20 yılda neler değişmemişti ki o aynı kalsın. Bunu beklemek bile yaptığım bir haksızlıktı diye düşündüm sonra. Okulun bahçesi bomboştu, bir Allah'ın kulu yoktu etrafta. Hava da iyice kararmaya başlamıştı ama yine de saat olarak öyle çok da geç değildi, 7 bile olmamıştı daha. Eskiden olsa bahçede en az 5–6 kişi olurdu top oynayan. En kötü ihtimalle 2 kişi karşılıklı basketbol falan oynardı. Şimdiyse tüm öğrenciler evlerine dönmüş, koca bahçeyi bomboş bırakmışlardı.

Telefonum çaldığında, eşimin aradığını görünce yavaş yavaş dönmem gerektiğini anladım. Meşgule verdim önce ama sonra hemen pişman oldum. "Toplantı var bu akşam, geç gelirim." diye yazdım hemen hızlıca. Nedense böyle bir yalan söylemek telefonu meşgule vermek kadar rahatsız etmemişti beni.

Okulun bahçesinden çıktım ve arabamı park ettiğim ara sokağa doğru ağır adımlarla yürümeye başladım. Bir yandan da etrafı hayret dolu gözlerle inceliyordum. Bu sırada aklıma bu sokaklarda yaptığımız haylazlıklar geliyordu. Nasıl da enerjiktik o zamanlar, hayat doluyduk. Her şeye, herkese karşı ne kadar da meraklıydık. 

İlk sigaramı burada içmiştim mesela, sırf meraktan. Bir daha da bırakamamıştım sonra. Beni sigaraya başlatan, "Bir şey olmaz be oğlum, bir fırt içsen ne olacak sanki?" diye beni gaza getiren çocuğu hatırladım birden. Keşke sadece bununla kalsaydı ama sınıfın, belki de okulun en havalı çocuğuydu O ve ona hayır demek çok zordu. Herkes onun etrafında olmak için can atarken, bir hocanın kararıyla benim sıra arkadaşım olmuş ve ondan sonra bütün okul hayatım bitmişti resmen. 

Onun yüzünden bir üniversite kazanamamıştım belki ama onun sayesinde hayatı öğrenmiştim. Daha o yaşta görmediğim ortam, tanımadım insan kalmamıştı koca Zeytinburnu'nda. Kendime itiraf etmek istemesem de, ticarete başlamamda onun payı büyüktü aslında. Ondan ziyade babasının. Kısa sürede Allah bana sanki "Yürü ya kulum" demişti ve ben hızla işimde büyürken, onun babasının iflas ettiğini duymuştum. Hayat sanki ondan alıp bana vermişti. Babasının bir suçu yoktu belki ama ne aramıştım onu, ne de sormuştum bir daha başkalarına. Benim için unutmak istediğim biri olmuştu artık.

Zaten çevremdeki insanlar da büyük oranda değişmişti. Sanki zenginleştikçe etrafımdakileri seçme seçeneğim elimden alınıyordu yavaş yavaş. Herkes benim etrafımda olmaya çalışıyordu sürekli. Hayatın en havalı çocuğu ben oluyordum galiba. Birçoğunun adını bile bilmediğim bir kalabalıkla beraber yaşıyordum artık.

Aklımdan bunlar geçerken, sigaramdan son bir nefes alıp yolun kenarındaki çöplüğün küllüğünde söndürdüm sigaramı. Yavaşça orada bırakacaktım ki karşımda sanki beni gördüğüne inanamamış gibi ürkek ürkek bakan arkadaşımı gördüm. Beni sigaraya başlatan arkadaşımı. Ne kadar da değişmişti böyle. Aynı yaşta olduğumuz için daha 40'ına bile girmediğini biliyordum ama saçları neredeyse bembeyaz olmuş, hafif de kamburu çıkmış, bir deri bir kemik kalmış üstü başı perişan yaşlı bir ihtiyar gibi duruyordu öylece.

Bakışlarımdan benim de onu hatırladığımı anlamıştı ama söze başlamaya çekiniyordu sanki. Lisede büyük bir özgüvenle herkesi kendisine hayran bırakan o çocuk gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti sanki. Ama bakışları aynıydı işte. Gülümsemesi de aynıydı. Muhtemelen istemsiz şekilde gülümsüyordu çünkü bu haldeki biri isteyerek böyle gülümseyemezdi.

Benim de gülümsediğimi fark edince bana doğru iyice yaklaşmaya ve muhtemelen sarılmaya ya da en azından tokalaşmaya falan çalışacaktı ki kendimi biraz da geri çekerek, "Nasılsın?" diye sordum hemen. Soruyu bana döndürmesin diye de "Neler yapıyorsun?" diye ekledim tıpkı bir adi gibi. Dışarıdan güzel görünen bu davranış, bunun altında yatan asıl nedeni bildiğin zaman ne kadar da kötü niyetli bir eyleme dönüşüyordu böyle. 

"Yuvarlanıp gidiyoruz." diyebildi sadece. Tıpkı yaşlı bir adam gibi. Yuvarlanıp gitmek de ne demekti? En son bu söz öbeğini ne zaman duyduğumu hatırlamıyordum bile. Belli ki bana içerlemişti çünkü yüzünden büyük bir hayret okunuyordu şimdi. Nasıl olduğumu soramamıştı bile. 

"Allah iyilik versin." deyip elimi havaya selam verircesine kaldırdım. Bu bir anlamda görüşürüz demekti benim için ama bir daha görüşemeyeceğimizi çok iyi biliyordum. Zaten bu yüzden görüşürüz demek gelmemişti içimden. Az önce attığım mesaj yeterince kötü hissetmeme neden olmuştu zaten. Bir yalan daha söylemenin bir anlamı yoktu. Hem de bu eski dost için, hiç gereği yoktu bunun.

Babası bu kadar iyi olan bir adamın oğlu nasıl böyle bir serseri olmuştu acaba. Bunu yıllar önce de anlayamamıştım zaten. Bir de yuvarlanıp gidiyoruz demişti bana. 

Böyle deyince de daha dün gece oğluma okuduğum Shel Silverstein'in çocuklar için yazdığı kitap gelmişti aklıma. "Eksik Parça Büyük O ile Karşılaşıyor" isimli bu kitabı oğluma daha okuma yazma bile bilmezken okumama rağmen, sanki anlıyormuş gibi resimlerin üzerinde küçük parmaklarıyla yazıyı takip etmesi beni mutlu etmeye yetmişti.

Dün gece bu kitabı okurken de aklıma lise günlerim gelmişti zaten. Belki de bu sebeple şimdi okula gelmiştim. İnsan bazen neyi neden yaptığına bir anlam veremiyor ama üzerinden zaman geçtikten sonra daha kolay anlıyor. En azından tahmin yapmak daha kolay oluyor galiba. 

Hikayede bir pizza dilimine benzeyen eksik parça, sabırla kendisini tamamlayacak olan parçayı bekliyor. Aynı lisedeki ben gibi. Nihayet bir gün Büyük O çıkıp geliyor ve o bilge konuşmasını yapıyor. O da tıpkı bu arkadaşımın babasına benziyor aslında. Kendi evladına söz geçiremeyen bu adam, benim için bir rehbere dönüşüyor. 

Çok da bir şey yapmıyor uzaktan bakınca. Ama o kadar samimi konuşuyor ki benimle, verdiği hayat dersleri belki de o yüzden beni bu kadar etkiliyor. Adeta bu adamın öz oğlunun bıraktığı kötü etkiyi zamanla siliyor. Belki de beni kendi oğlundan bile uzak tutarak hayatımı kurtaran bu adam ne yazık ki kendisini kurtaramıyor. Tıpkı hayırsız oğlunu kurtaramadığı gibi.
4

Henüz hiç yorum yapılmamış.

Yorum yazmak için giriş yapmanız gerekli