Bir Kitap - Uçurtmayı Vurmasınlar
Çok iyi olduğundan emin olduğunuz ama aslında hakkında hiçbir şey bilmediğiniz şeyler vardır hayatta. Böyle yazınca şimdi bana da tuhaf geldi ama özellikle kitaplar ve filmler için böyle bir kategori var bence. Çünkü bu eserleri bitirince nadiren hayal kırıklığı yaşar, çoğunlukla daha önce zaman ayırmadığınıza hayıflanırsınız.
Benim kendimce bu şekilde tanımlayabileceğim çok fazla kitap var. Bu kesinlikle üzücü bir şey. Tek tesellim şu ki, haftalar geçtikçe azaltıyorum bu listeyi. Ama özellikle not almadıklarım, hakkında bir yerlere bir şeyler yazmadıklarım unutulup gidiyor. Bir gün bir yerde tekrar karşıma çıkmazlarsa belki de hiç tanışamayacağım onlarca kitap var böyle maalesef.
Bir de sürekli karşıma çıkan, önce kitabını okuyayım sonra bunlara bakarım deyip kaydettiğim birçok yazı var. Hatta bunlardan ikisinin yeri de ayrıdır bende. Çünkü ikisinin de filmi çekilmiş, ikisi de çocuklarla ilgili, ikisi de birçok insanın en çok sevdiği kitaplar arasında yer alıyor ve evet, ikisinin de adında bir uçurtma geçiyor. Ben de bu iki kitabı sürekli karıştırıyorum birbirine, muhtemelen çoktan anladınız zaten: Uçurtmayı Vurmasınlar ve Uçurtma Avcısı.
Uçurtma Avcısı hakkında hâlâ yazdıklarım dışında pek bir şey bilmiyorum. Feride Çiçekoğlu’nun yazdığı ilk roman olan ve tamamen mektuplardan oluşan bu kitabıysa bu sabah bitirdim. Mektuplara olan zaafımdan dolayı kitaba başlar başlamaz hayran kaldım.
Hemen hemen her mektubun naif bir soruyla bitmesi ve bu soruların bazılarının hepimizin çocukken sorduğu soruları akla getirmesi kitabın en sevdiğim yönü oldu diyebilirim. İşte o sorulardan biri de şuydu:
“Vefa ne demek İnci? İyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Gülsüm Ana vefalı olduğu için buradaymış. Bir komşusunu saklamış, o yüzden ceza vermişler. Vefa iyi bir şeyse Gülsüm Ana’ya neden ceza vermişler?”
Vefanın ne demek olduğunu bilmediğimiz gibi gerçekten ilişkilerimizde de vefanın ödüllendirilmeyi geçtim, cezalandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Haliyle Barış’ın bu merakı ve soruları aslında çok doğal. Bu arada Barış, kitabımızın kahramanı ve hapishanede annesinin yanında kalmak zorunda olan küçük çocuğun ismi.
İnci de yine adı gibi, Barış’a hem annesinden daha fazla annelik yapan, hem de babasının yokluğunu hissettirmeyen bir akıl hocası, öyle her yerde hemen karşınıza çıkabilecek biri değil, uzun yıllar arasanız bile bir ihtimal bulabileceğiniz çok değerli bir karakter.
Kitabı bitirdikten sonra öğrendim ki yazarımız 4 yıl cezaevinde, öncesinde de 55 gün çok ağır şartlarda gözaltında kalmış. Buna rağmen bu dönemi ikinci bir doktora olarak tanımlıyor yazar. Şu bakış açısına bakar mısınız? Hafta sonu dışarı çıkamazsa depresyona gireceğini zanneden insanlar var benim çevremde. Yazarımız ise hapisteyken karşısına çıkan beş yaşındaki Barış’a, yine onun gözünden tam bir haftada bu kitabı yazmış. Ön söze de şu cümleyle başlamış:
“1984 yılının bir Haziran öğle sonrası, demir kapı beni dışarı kapayıp Barış’ın çığlıkları içerde kaldığında, gün olup onun sesinin bunca çok insana ulaşacağı hiç aklıma gelmemişti.”
Sonra da kitabın beyazperdeye olan gönül borcundan bahsetmiş yazar. Çünkü filmden sonra yazarın da hayatı değişmiş. Bunları önceden bilseydim kitaptan daha çok etkilenirdim muhtemelen. Oysa kitabı okurken bazı karakterler için bu kadar da olmaz dediğim olmuştu. Özellikle hapishane müdürü bana masal kötüsü gibi gelmişti. Ama yazılan mektupların bir çocuğun gözünden anlatıldığını düşününce bu da bir mantıksızlık değil, hatta olması gereken bile denilebilir.
Barış’ın sorduğu sorulardan bahsetmiştim ya hani, bütün sorularını İnci’ye sormuyor, soramıyor. Tutsakken yaşanılan yalnızlığı ve sevdiğin birinden ayrılmanın, onu kaybetmenin hüznünü iliklerinize kadar hissediyorsunuz ona soramayınca. O olmayınca Nevin’e soruyor bir keresinde:
“Senin de yüreğin çarpıyor mu?”
Sonra hepimizin öğrenmesi gereken şeyin aynı zamanda dünyanın en zor işi olduğunu da öğreniyoruz Barış’la beraber:
“Çarpıyormuş. Herkesinki çarparmış. Ama kimininki aydınlık olurmuş, kimininki karanlık. Dışarıdan hangisinin karanlık, hangisinin aydınlık olduğu nasıl anlaşılır İnci? Nevin’e sordum. Dünyanın en zor işidir onu birbirinden ayırmak, dedi.”
Bu arada yazar hakkında yazdıklarımı Medyascope kanalının Bir Kadın isimli programını seyrettikten sonra öğrendim. TRT’de de Bir Kitap isimli bir programın olduğunu ve bu kitaptan bahsedildiğini de gördüm. Tabii onu da seyrettim. Her hafta bir hikaye, bir kitap ya da bir yazar sloganıyla yaklaşık bir buçuk senedir okuduklarımla ilgili yazmaya gayret eden biri olarak bu “Bir Kitap” başlıkları bana o zamanlar çok özgün gibi gelmişti. Şu an ise bu yazıdan sonra bir daha Bir Kitap yazısı yazmayı düşünmüyorum. Kusura bakmayın diyeceğim ama ben de yazarımız gibi bu yazının kimlere ulaşacağını bilemiyorum. Belki çocuklar da okur diye, varsa eğer küçük yaştaki okurlarım, onlara kusura bakmayın demiyorum. Çünkü biliyorum ki:
“Çocuklar kusura bakarlar.
Kuşlar gibi.”
---
Kısa Bir Reklam
ELZ Kozmetik Saat 12:00'ye kadar verilen siparişleri aynı gün kargoya veriyor, ayrıntılarını buradan inceleyebilirsiniz.
3
Çok teşekkürler, siz de haklısınız tabii. O şekilde ince düşünmek daha güzel sonuç verir muhakkak.