Bir Kaşık Çorba (Hikaye)
Beklediğim an gelmişti. Bir kâse çorba, kaşık ve bolca ekmek. Çorbanın dumanı etrafa yayılıyor sıcaklığı yüzümü ısıtıyor ve kokusundan başım dönüyordu. Az önce açlıktan bayılmak üzereyken şimdi de çorbaya kavuşmanın verdiği keyiften bayılacağım.
Bütün gün bir şeyi beklerisiniz ve zihninizde sadece o vardır. Kavuştuğunuzda sanki bir ömür beklemiş gibi hisseder ve ilk görüşte kendinizden geçersiniz ve bütün gün hayal ettiğiniz o tepkiyi veremezsiniz. Hayallerde daha özgürüzdür. İstediğimizi söyler istediğimizi yapabiliriz ve tepkilerimiz tamda istediğimiz gibidir. Biz ne istersek o vardır hayallerimizde. Ben bir hayal işçisiyim. Sürekli yeni hayaller inşa ederim ve sonra o hayallerin zeminine gerçeklerden dinamit yerleştirir ve yıkılışını hüzünlü bir hal ile izlerim. Hüzünlü olduğum kadar alışığımdır da bu duruma.
Kaşığı elime aldığımda soğuk metal büyüyü bozuyor ve parmaklarım üşüyor ama buna değeceğini düşünüyorum. Sıcak çorba için ufak bir fedakarlık sadece.
Hayatımın her anı fedakarlıkla geçmişti ve hiçbir şeyin mükemmel olmayacağı bilincine çoktan erdim. Hayatım diyalektiğin gölgesindeydi ve sıcağı her zaman soğuk takip ederdi.
Ama şimdi işler değişti ve soğuk kaşığı sıcak çorbama daldırıyorum. Beklenen âna az kaldı. Oyalanmak istemiyorum, kaşığıma biraz çorba dolduruyor ve kâseden çıkartıyorum. Bu an paha biçilemez. İçimi bir heyecan kaplıyor. Hiçbir damlasını masaya dökmemeliyim. Ağzım daha kaşık kâsenin içindeyken sonuna kadar açılıyor. Tıpkı duvarları nemlenmiş bir mağara gibi. Kaşığı çorbadan çıkardığımda ağzımın içi ve salgı bezlerim önceden yaşanacak olan cümbüşe hazır bekliyor. Sabırsızlanıyorum. Bir an önce o ilk kaşığı boğazımdan geçirmek ve ruhumu ısıtmak istiyorum. Ruh bir kaşık çorbayla ısınabilecek kadar basit. Ona sahip olunamayacak kadar soyut. Satışa çıkarılabilecek kadar ekonomik.
Vakit kaybetmeden havayı yararak o kaşığı ağzıma yaklaştırıyorum, dudaklarım sıcaklığı hissettiklerinde heyecandan titriyorlar. Kaşığı çorbayla birlikte ağzıma aldığımda zihnim bütün gün kurduğu hayalleri geri çağırıyor ve ağzımda ki çorba ile hayallerimi kıyasa koyuluyor. Çorbanın ağzımın içinde ve dilimde yayılıp bütün tadını bıraktığını hayal etmiştim. Yoğun kıvamı boğazımdan aşağıya aktığını ve mideme bayramı getirdiğini hayal etmiştim. Fakat bunların hiçbirisi olmadı. Bayram havası yerini ıstırap ve kedere bıraktı. Hayal kırıklıklarının bir sınırı olmalıydı ama yoktu. Ağzımda ki çorba tadını damağıma bırakmak yerine damağımı yakıyordu, dilim dişlerimi kırıp dışarı çıkmak ve serinlemek istiyordu. Boğazım lütfen yutma diye yalvarıyor, midem bu sıcaklığa kendisini hazırlamak için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Ama ya ruhum, o sadece hayal kırıkları bir yerlerine batmasın diye uğraşıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi.
O ilk kaşık çorbayı yuttum, elimi üşüten kaşık dilimi yakmıştı ve hayatın tezatlığı yine gelip beni bulmuştu. Beklemekten başka çare yoktu. Bütün gün beklemiştim biraz daha bekleyebilirdim. Çorbanın ılıması, kaşığın yeniden soğuması ve ağzımda ki yanık hissinin geçmesini beklemeliydim.
Garibime giden şeyler oluyor. Kendimi daha hafif hissediyorum. Altımda ki sandalye kayıyor ve ben kendimi masanın üzerinde buluyorum. Ayaklarım hiçbir yere değmiyor. Kontrolü kaybediyorum ve bir balon gibi lokantanın içinde rastgele süzülüyor ve yükseliyorum. Bir yere tutunmak için hamle yapıyorum fakat dengemi kaybediyorum ve tepetaklak olup dönmeye başlıyorum. Eyvah cam açık. Bir girdap gibi beni içine çekiyor. Havada kulaç atmaya çalışıyorum ama nafile. Akıntıya karşı yüzmek gibi. Açık pencere beni içine çekip dışarıya fırlatıyor. Lokantanın çatısını görüyorum. Kediler geziniyor. Yükseliyorum. Doğduğum mahalleyi hiç bu kadar yukarıdan görmemiştim. Bu haliyle de çarpık. Ben yükseldikçe sesler azalıyor ve kendimi daha yalnız hissediyorum. Ama üşümüyorum. Boğazım hala yanıyor. Tek düşündüğüm ikinci kaşığımın nasıl olacağı. Yükseliyorum. Dünya bahsettikleri kadar yuvarlak değil. Buradan bakınca dünyanın içinde değil üstünde yaşadığımız izlenimine kapılıyorum. Aklımda komplo teorileri. Daha da yükseliyorum. Omuzumda bir el hissediyorum. Arkamı döndüğümde tanıdık bir yüz. Bana çorba getiren çocuk. Abi yine daldın diyor. Kendime geliyorum. Çorbam ılımış olmalı. İçmeye bu sefer hazırım. Kaşığı elime alıyorum ve parmaklarım üşüyor. Çorbamdan bir kaşık alıyorum ruhum üşüyor. Tadım kaçıyor. Bu sefer de olmadı, kaçıncı denemem bilmiyorum. Kâseyi fırlattığımı hayal ediyorum ama yapamam. Sadece bakıyorum. Onu içmek istemiyorum. Çorbayı yumruklamak istiyorum ama bu çok komik geliyor. Gülmüyorum. Kendimi ağlamamak için zor tutuyorum. Ben genelde kendimi ağlamamak için zor tutarım. Karnım hala aç. Beynim “sıcaklığın bir önemi yok bolca ekmek al ve ye” diyor. İnadı bırakıyorum beynimi dinliyorum ve çorbamı içiyorum. Eğer bugün ağzım yanmasaydı çorbaların sıcak olduklarına olan inancımı yitirecektim. Sadece bir söylenti olarak kalacaktı ve artık hiçbir beklentim kalmayacaktı. Ama öyle olmadı, ağzım yandı ve hiçbir şey değişmedi. Yine yarın için bu anın gelmesini bekleyecek ve hayaller kuracağım. Bu sefer daha iyi olacağını umuyorum. Yarınların anlamı benim için içilebilir bir kâse çorba kadar.
-Son-
10
Hahaha başlık önerisi değildi aslında, hikayeyi çok beğendiğim için bir yorum bırakmak istemiştim :)