S Koray Uğurlu @S_Koray_Ugurlu

Ben Babamın En Kötü Yatırımıyım - Öykü 08

Uyuyamamak bence bir lütûf, uyumak bence daha büyük bir sıkıntı. Tabii uzun süreler uyumamak vücutta bağzı sıkıntılara sebep olabiliyor; mesela dövüş kulübü kurmaya kalkan ikinci bir karakteriniz oluşabiliyormuş, bir filmde gördüm. Ama herkese olmuyordur herhalde. Mesela ben de bağzı uykusuz olduğum gecelerde başka hayali karakterlerin hayaline bürünüp o hayalle neler yapabileceğimi düşünüyorum. O güzel uykusuz gecelerden birinde:
 
Hepsi her şey bir yana, çok fazla şey duydum. Onlar anlattılar ve ben dinledim, dayanabildiğim kadar dinledim.
 
Bağzı yaz geceleri vardır; gökyüzünde bulutlar ayı kapatır ve sen ara ara bulutların arasından çıkan parlak yüzünü gördükçe hafiften gülümsersin, mutlu olursun o saf ışıktan; gözünün önüne geldi mi?
 
İşte ben o geceyi yaşamak, o hafif dinginlik anına ulaşmak için gardiyana suçsuz olduğumu anlatıyorum 3 yıldır ama dinlemiyor beni. Çok da haksız değil tabii yorulmuş, suçsuzluğunu anlatan suçluları dinlemekten. "Ben öldürmedim, ben tecavüz etmedim, ben çalmadım, ben yapmadım, ben ben ben ben...". Kim yorulmazdı ve dinlememeye başlamazdı, dış dünyadan farklı olmayan bu yerde.
 
Şöyle hayal edin; hayatınızda yaptığınız hatalardan dolayı suçsuz olduğunuzu anlatıp duruyorsunuz... "Hep babam yüzünden böyle davrandım, annem yüzünden kadınlardan nefret ediyorum, okul arkadaşlarım yüzünden fobilerim var, kardeşim yüzünden şiddete meyilliyim, toplum bana çok kötü davrandı, günümüz dünyasında dürüst olmanın yolu yok, bu ekonomik düzende çalmadan kazanamazsın, bu sistemde doğa kanunlarına göre davranmazsam beni yok ederler, alırlar, götürürler, döverler, söverler, giderler, hep giderler, hep hep hep hep 'onlar'...".
 
Ben bir psikologdum, hastamı öldürmeden önce.
 
Hastaneye yatırıldığında 16 yaşındaydı. Şizofreni teşhisi konulmuştu ve ilk belirtiler dış dünyaya zaman zaman kendini komple kapatması gibi olağan tepkilerdi. İlk birkaç görüşmemizde geleceğiyle ilgili ümitlenmiştim; sağlıklı bir zihne yeniden kavuşabilir ve dış dünyaya geri dönüş sağlayabilirdi. Ümitliydim çünkü o da hapsolduğu iç dünyasından kurtulma konusunda istekli vehatta neredeyse ümitliydi. Tedavi sürecinde o ümidin yerini korkuya kaybetmenin eşiğinde iken ona hafızasına kazınacak bir şey söyledim, "Deborah, sana gül bahçesi vaadetmiyorum.".
 
Bağzı geceler hâlâ düşünürüm o anı ve işte tam da o zaman dolunayda adamın bedeninden kendisini parçalayarak kurdun çıkması gibi içimden bir nefret çıkar, beni parçalayarak! Gerizekalı küçük şımarık kız! Dünyanın ne olduğunu zannediyordu sanki... Anne babası ne anlatmıştı, ne göstermişti ki buna! Ya da benim tanrı olduğumu falan mı zannediyordu!? Yahu işte seni hasta eden dünya bu; yanlış yerlerine odaklandığın için hastasın ve eğer ki doğru yerlerine odaklanmanı sağlarsak ve sen de kabul edersen en azından kendine zarar vermeden yaşamayı öğretecektim astı astarı; dünyayı değiştiremezdim...
 
O söylediğim sözler gözündeki bütün ışığı söndürdü. Bir mumun geldiği son noktada ışığının azalarak bittiği sahneyi, 16 yaşında bir kızın göz bebeğinde izledim ben. Ve o dolunayda, daha önce belki Nazi Almanyası'na bile duymadığım bir his daha fazla duramayıp uyandı içimde, bir volkanın patlaması ya da yıkım gücü son derece yüksek bir deprem gibi, bir anda var oldu ve tüm gücüyle kendisini gösterdi. Dolunayda adamın vücudunu yırtarak içinden çıkan kurt gibi çıktı içimden ve saldırdı...
Şimdi, bağzı yaz geceleri, gökyüzünde bulutlar ayı kapatır ve ben ara ara bulutların arasından çıkan ayın parlak yüzünü gördükçe hafiften gülümserim, mutlu olurum o saf ışıktan. Biraz da pişmanlık hissederim, yalan yok. Ama ben kimseye söz veremezdim, bir gül bahçesi bile vaad edemezdim, hele de bu kadar sözün tutulmadığı bir dünyada. Bu kadar yalanın söylendiği, kimsenin pek kimseyi önemsemediği, çoğu gülün yalnızlıktan solduğu dünyada gül bahçesi vaad edemezdim bir başkasına. Herkes kendisini kandıracak kadar kalabalık ve canlı, bu dünyada.
 
Yine suçsuz olduğumu söyleyip duruyordum dolunaylı gecelerden birinde ve kimse dinlemiyordu beni. Ben de şaşırmıyordum ya da o gerizekalı küçük orospu gibi ne şımarıyordum ne ölüyordum ne de Nazi Almanyası’ndaydım…
 
Size bir de sır vereyim, o bağzı gecelerde, bana seslendiğine emin olduğum sesler duyuyordum ve bana şöyle diyorlardı: Bizimle özgür olabilirsin kuş kız!