Hayat ışığım
Annem hep derdi ‘Anne olunca anlarsın’ diye. Haklıymış. İnsan anne olunca daha iyi anlıyor annesinin yaşadığı, hissettiği o kocaman sevgiyi ve endişeyi. Bir çocuk olarak bir çocuğun annesine duyduğu sevgi ve hassasiyeti anlayabilirdim her zaman ama bir annenin çocuğuna duyduğu o kocaman sevgi anlamsız gelirdi. Ta ki anne olana kadar. İşte tam da burada anlam kazandı ‘anne olunca anlarsın’ cümlesi.Çocuk sahibi olma konusunda her zaman çok endişeliydim. Kendime dair endişeler ve yaşadığımız dünyaya dair endişeler. Bütün bu endişeler bitmedi tabii ki ama en azından bir süreliğine kenara kaldırıldı. 38 haftalık keyifli, bol şımartılmalı bir gebelik sürecinden sonra oğlum Aren’i kucağıma aldım. Ağlayan, pespembe ve minnacık bir bebek ve korkudan tirtir titreyen bir anne.İşte bu umutsuzluğa kapıldığım, anneliğin üstesinden gelemeyeceğimi düşündüğüm andı.Tam 22 gün oldu Aren aramıza katılalı. Hâlâ şaşkın, güvensiz ve ürkeğim. Ben Aren’e alışmaya çalışıyorum Aren bana alışmaya çalışıyor ve giderek bağlanıyoruz birbirimize. Birdenbire hayatıma giren ve herşeyin üzerinde tuttuğum ufacık bir varlık. Birden bire değişen bir hayat. Zor oldu evin en küçük çocuğu olarak anneliğe terfi etmek. Uykusuz geceler, 2-3 saatte bir yaşanan emzirme seansları, minnacık bedene minnacık kıyafetleri giydirme savaşı. Sonuçta her seferinde kan ter içinde kalan acemi anne ve onunla kan ter içinde kalan minik bebeği.Annelik içgüdüseldir derler.Bazı şeyler içgüdüseldir ama ben anneliği bir parça da annemden öğreniyorum. Kendine güvenecek bir anne olmaya çalışsan çocuğuna anneliğe dair tüyoları veren anne. İşte annelik böyle bişey sanırım. Çocuk kaç yaşında olursa olsun anne hep annedir çocuksa hep çocuktur. Hep koruyucu, sahiplenici, kendi rahatından, uykusundan ödün veren kişiHamile kadın dışarı çıkmasın, kadın üç çocuk yapsın, dizini kırıp evde otursun. Ev işleriyle uğraşsın, kocasının gönlünü hoş tutsun” sözleri bir yanda. Diğer yanda da nerdeyse her gün bir kadın cinayeti . İçimizi her gün yeniden karartan kadın haberleri. Bunların olduğu bir dönemde anne olmak, nasıl anlatılır ki? Bunlara rağmen biz kadınlara özel hayatın sadece bize sunduğu güzelliği anlatayım size. Anne olmak yani hayata yeni bir can katmak.
“Anne olunca anlarsın” derdi annem ama umursamazdım. Gülüyorum şimdi kendime bu sözleri hatırlayınca. Çocukluğumda annemin eteğinin dibinden ayrılmazdım. Sonra genç kızlık dönemim var. Avare bir o kadar da hırçın. Zaman geçti sevdiğim, hayat yoldaşımla yaşamımı birleştirdim. Şimdi ise çiçeği burnunda bir anneyim. Şimdi can annemi daha iyi anlıyorum.
Doğumhanede o minik gözlü, minik elli bebeği yanağıma dokundurdukları o anı hayatım boyunca hiç unutmayacağım. Kokusu, sesi, bakışı, sıcaklığı o kadar güzeldi ki ne kadarını anlatabilirim bilmiyorum. Sanki o an her şey durmuştu. Bir tek ‘O’ vardı.Uykusuz ve yorgun geçirilen gecelerin ardından hâlâ ayakta durabiliyorsam, durabiliyorsak bu kadınlar olarak yarattığımız mucizenin bir sonucudur. Geceleri emzirme seansları, bez değiştirme ya da gazı mı var, neden ağlıyor diye kaygıları mutlaka hepimiz yaşıyoruz. Sanki hayat hep böyle devam edecekmiş gibi geliyor. Ama zaman o kadar hızlı geçiyor ki 2 ay 14 gün olmuş, Ali Çınar hayatımıza ortak olalı. Gaz sancıları nedeniyle onun için başlayan kaygılarımın bir ömür boyu süreceğini biliyorum. Bu kaygıyı taşıyan tüm anneler ve kadınlar olarak çocuklarımızın daha güzel, yaşanılır bir ülke ve dünyada yaşaması için biz kadınlara ve annelere de çok büyük görev düşüyor, bunu da biliyorum.
Bu yazıyı dünyaya geldiği andan itibaren hayatıma ve hayatımıza en büyük güzelliği katan oğlum Ali Çınar’a teşekkürle bitireyim. Belki bir gün okur. Oğlum “İyi ki doğurmuşum seni. O tarifi zor güzel duyguyu bana yaşattığın için teşekkür ederim sana can oğlum.”Onunla ilk karşılaşmamızda duyduğum heyecan ve mutluluk bir yana ilk düşündüğüm artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıydı. Bizim için yeni bir hayat başlıyordu. Hayatımızda artık yeni biri vardı. Gelişini aylardır heyecanla bekliyorduk. Aramıza katıldığı gün hem çok acılı hem de çok sevinçli bir gündü. Bekleyiş bitmişti. Onu kucağıma aldığım ilk an duyduğum mutlulukla birlikte aynı zamanda bir endişe de sarmıştı içimi. Şimdi bu küçük sevimli bebişe nasıl bakacaktım ben nasıl büyütecektim. Ya bakamazsam, beceremezsem ya bir zarar verirsem endişesi için için kemiriyordu içimi. Sonra bir an düşündüm binlerce yıldır milyon hatta milyarlarca kadın bunu başarmış ve de başarmaya devam ediyor. Ben neden başarmayayım ki. Bir de tabii binlerce yıldır devam eden deneyim aktarımı var. Ne olursa olsun endişeler hiç bitmiyor. Ona bir şey olur endişesi ve korkusu hep devam ediyor. Küçücük bir canlı her şeyiyle bana muhtaç. Yazık hiçbir derdini söyleyemiyor. Ağladıkça anlamaya çalışıyorum neye ağladığını bazen anlayamıyorum birlikte ağlıyoruz. Ama sevgisi bambaşka hiçbir sevgi gibi değil. Öyle güzel ki tüm uykusuz gecelere, tüm zorluklarına rağmen onun bir bakışı bir gülüşü her şeye bedel bir de bu zor günlerin biteceğini bilmek elbette ayrı bir güç veriyor insana bitecek her çocuk gibi o da büyüyecek. Büyüdükçe başka dertleri olacak ve bir daha bu zamanlarına asla dönemeyeceğiz. O yüzden her anı çok kıymetli benim için. Ona baktıkça iyi ki doğurmuşum diyorum. Çünkü hayatta bu duyguyu yaşatacak başka bir şey yok.

Henüz hiç yorum yapılmamış.