Furkan Yıldız @Furkan_Yildiz_638

Asıl Ben Kimim ? 🤷‍♂️

Geçmişte yaptığım ufak tefek felsefe okumalarımda filozofların madde, ruh, ahlak vb. birçok konuda beyin yorduklarını ve mantıklı çıkarımlar yaptıklarını görmüştüm. (Gerçi benim felsefe okumalarım, bir sonra ki düşünceyi görüp ‘ya bu daha mantıklıymış aslında’ deyip bir öncekini rafa kaldırmak üzerine kurulu bir felsefi cehalet süzgecinden öteye geçemiyor.)


Kafamın içinde bu felsefi düşünlerin bir kısmı dönerken, daha önceden filmini izlediğim harika bir kitabı okuma şansım oldu. kitabıydı. <Kitabın sonuna etki etmeyen ufak bir Spoiler geliyor> Kitapta başkarakter Jean-Baptiste Grenouille; dönemin leş gibi kokan Paris sokaklarında, bir pazar yerinde doğar. Normal insanlardan çok daha gelişmiş bir koku alma yeteneği vardır.  Ancak kitapta başkarakterin bir sorunu vardır. Her şeyin kokusunu bu kadar keskin alan Grenouille kendi kokusunu alamamaktadır. Bir süre sonra bu durum onu pek çok maceranın içerine atacaktır. Kitapta bunun üzerine inşa edilerek ilerler.


Patrick Süskind - Koku


an image of...



Kitabı bitirdikten sonra kendi kendime bir ters okuma yapmak istedim. O kendi kokusunun merakı üzerine kafayı yerken ben de kendi benliğim üzerine kafayı yedim. Çünkü Grenouille kitapta aslında bir öz noktası diyebiliriz. Yada kokusal anlamda bir yokluk noktası. Ben koku üst başlığının dışına çıkarak şunu düşündüm, Grenouille’un tam tersine ben de özlük noktamın ne olduğunu bilmiyorum. Aslında kim olduğumu bilmiyorum. Bunun içinden çıkamayınca beynim hemen ‘Error’ verdi. Düşüncelerimi ve soruduğum soruları buraya yazıp belki bir fikir yürüten olur diye düşündüm.


Milyonlarca yıllık evrim sürecinde Homo Sapiens’in doğal seçilim ile ayakta kalmasının bir nedeni var. O da koşullara ayak uydurabilmesi. Sıcak iklim, soğuk iklim, açlık, tokluk, alet yapabilme yeteneği, tehlikeyi sezebilme yeteneği geliştirmesi… Şimdi kendim doğduğum anda buradaki atalarımdan bana miras kalan bazı biyolojik özellikleri zaten kendisini gösteriyor. Hiçbirimiz örümceklere, yılanlara, akreplere bayıla bayıla bakan canlılar değiliz. Birini sevsek diğerinden korkarız yada tiksiniriz. Önceden okuduğum bir araştırmada insanların 100 fotoğraf arasında, örümcekli yada yılanlı fotoğraflara bir nebze daha dikkat ettiği gözlemlenmişti. Çünkü milyonlarca yıllık tecrübe bize bu canlıların bizimle dost olmadığımızı öğretti. 


an image of...


Peki ya anne baba? Tipolojik olarak onlara benzememiz dışında birçok kodu zaten onlardan almadık mı? Babandaki tez canlılığı, annenin sessizliği, babanın zekası, annenin bazı yetenekleri vb. İşte ben de her insan gibi daha ilk doğduğum anda bu kodlar ile doğdum.


Daha sonra kimimizin kulağına Arapça dualar okundu, kimimiz kilisede vaftiz edildik. (Yada içinde bulunduğun dini ritüeller her neyse.) Kimimizin kulağından 5 vakit ezan sesi geçti kimimizin her Pazar günü çan sesi veya kilise korosu müzikleri. Küçük yaşta hangi toplumdaysak o toplumun milli bayramlarını kutladık. Kimimiz Atatürk dedik ve milli duygularımızı kabarttık kimimiz içinde bulunduğumuz toplum liderlerine giderek yaptık bunu. Yada bir kabile şefine minnet duyduk. Peki herkesin anne babası aynı mı? Bazısı çocuğunu dövdü bazısı çok korudu. Yada dışarıda dayak yiyen ile köşkte dadısıyla yaşayan arasında fark olmadı mı? Fazlasıyla oldu.


İklim bile etkilemedi mi her birimizi? Soğuk iklim bölgesindeki insan ile Ekvatoral iklimde yaşayan insan arasında hiç mi fark yok? İdeolojiler, çalışma şartları, temel haklar ve özgürlükler daha nicelerini işin içine katabilirsiniz. Sizce bunlar bizi biz yapan şeyler mi yoksa bizi bizlikten mi koparttı? (Soruya hemen cevap vermeyin konu ile ilgili makale sonunda bir durumdan söz edeceğim)



an image of...

Grenouille, bir koku peşinde koştu kitapta ben ise özü soruyorum. Dini bazı tabularımız da bu öz noktasında başımızı ağrıtmıyor mu zaten? Kendimizi ona göre konumlandırıyoruz ve kötülük algımızı buna göre yaşıyoruz. Çünkü eğer ki bir Tanrı varsa ve biz bir gün hesap vereceksek, bir benliğimiz olduğundan (çünkü herkes kendi günahlarının cezasından sorumlu olacak) ve aynı zamanda belli günah kararlarını benliğimiz içerisinde olan öz irademiz ile verdiğimiz için olacaktır bu. (İrade biliyorsunuz ki diğer varlıklardan bizi ayıran noktalardan birisi. Gerçi geçen gün mürekkep balıklarının da iradeli bir hayvan olduğu ortaya çıktı.) Kendi irademiz dışında gerçekleşen bir olayda benim payım yoksa sorgulanmamın da bir anlamının olup olmadığı noktasında şüphelerim var. Aslında en baştan beri bunu da sorguluyorum yazımda. Milyonlarca yıllık süregelen atalarımın kodları ve diğer saydığım binlerce etmen, eğer ki benliğimi oluşturuyor ve özgür irademi de etkiliyorsa benim özgür iradem o kadar da özgür değil demektir. İrademi şekillendiren bazı şeyler var her anlamda. Ben aslında içinde bulunduğum hayatın bir şekli değil miyim?  Eğer değilsem ve benim bir öz iradem varsa daha deminden beri anlattığım çevrenin benliğimizi ve bazı iradelerimizi şekillendirdiği noktası bir çöpten ibaret kalıyor. Ancak ben de bu hayatı yaşıyorum ve biliyorum ki bunlar çöpten ibaret değil. (Benim gözlemim bu en azından)


Aslında sorun şurada başlıyor. Birisi bana soru sorduğundan kendi saf özlüğüm ile cevap vermiyorum. Kendi saf özgürlüğüm ile de davranışlarımı şekillendirmiyorum daha demin sayamadığım binlerce etmeni içine katarak. Ama hem hayatın her noktasında hem de Tanrı fikrinin adalet sağlama sorgusunda ben saflık hali ile yargılanmayan bir kirli insan konumundayım. Bu kirliliği kim seçti peki? Ben seçmediğime eminim. Seçtiysem bile seçme oranım ne? Yani ne kadarı çevresel etmenlerin dayattığı bir süreç ne kadarı biyolojik karakterim veya ne kadarı öz benliğim? Tanrı beni sorgularken beni etkileyen bu etmenleri ruhumdan çıkartacak mı yoksa aynen o şekil mi yargılanacağım? Tanrı’nın sorgu fikrini ortadan kaldırdığım zaman bu bana belli bir rahatlık veriyor elbette. Öz benliğimi dini anlamda kirlettiğini düşündüğüm şeyler artık beyinsel olarak kalkıyor. Örneğin zina artık benim için bir günah değil diyebiliyorum. Yaşları reşit olan ve iki tarafın da rıza gösterdiği bir noktada gerçekleşen cinsellik artık benim için bir günah olma yolundan çıkıyor. Yada üzümün fermente edilmesi ile sağlanan bir şarabın tadına varmak benim için artık sıradan bir durum. Ancak bunlar öz benliğimi kirleten şeyleri bir maskelemek için mi yapıyorum duygusu hasıl oluyor bu sefer.


Bu özlük konusunda benim tabi ki bilmediğim pek çok nokta var. Tarihte Yunan filozofları bunun üzerine sayısız düşünce ortaya koydular. İslam dünyasında koskoca Hallac-ı Mansur kendisini bulmaya çalışırken Tanrı ile bağ kurdu ve ‘Ene-l Hakk’ (Ben Hakkım) dedi. Tanrı her yerdeyse ben de ondan bir parçayım dedi. Ceza olarak kırbaçladılar; elini, ayağını, burnunu ve en son kafasını kestiler Bağdat’ta. Descartes kendi varlığını ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ diyerek düşünce dünyasına kattı. Doğuştan boş levha olduğumuz ve sonradan çevre yolu ile benlik kazanmamız ve doğuştan aslında benlik ile doğduğumuz noktasında pek çok araştırmalar yapıldı. (Bu adamların yanında cahil olduğumu bildiğimden bazen boş ver gitsin diyorum ama içim içimi de kemirmiyor değil.)


an image of...


Konu ile ilgili kendi beynimde çıkarttığım bazı sonuçlar elbette var ancak amaç biraz da okuyanı düşündürmekti. Biraz başka ufuklar açmak yada açık ufukları sorgulatmaktı.


Son olarak şunu da ekleyip beyin yakma operasyonumu kenara bırakacağım. Geçmiş paragrafların birinin sonunda şöyle demiştim:


Sizce bunlar bizi biz yapan şeyler mi yoksa bizi bizlikten mi koparttı? (Soruya hemen cevap vermeyin konu ile ilgili makale sonunda bir durumdan söz edeceğim)


Doğduğunuz andan itibaren tüm duyu organlarınızın olmadığını düşünün ve bir boşluktasınız. Duyu organlarınız olmadığı için hiçbir şey hissedemiyorsunuz. Görme, tatma, dokunma, koku alma hiçbirisi yok. ‘İsteyen geçmiş evrimsel kodlarını bir kenara da koyabilir.’ Beyniniz sizce ne düşünürdü? Yada düşünür mü? Özgür irade bu durumda da geçerli kılınır mı? Nasıl anlamlandırmaya çalışırdınız? Varsınız aslında ama yoksunuz da bir yandan. Çünkü duyu organlarınız yok ve bir şeyleri idrak etme noktasının dışında kalmışsınız. Sizce öz bu mu? En saf hal? Çevre bu saf bizlikten bizi kopartan mı? Yoksa çevre bizi biz yapan mı?


Anlattıklarım tamamen benim düşüncelerimdir. Eksiğim yada yanlışım olabilir. Bunları veya sizin konu ile ilgili görüşlerinizi okumaktan zevk duyarım. Okuduğunuz için teşekkür ederim :)


Kaynakça:


https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56261479


hakaimagazine.com/news/clever-cuttlefish-have-passed-the-marshmallow-test/


https://tr.wikipedia.org/wiki/Ren%C3%A9_Descartes


https://tr.wikipedia.org/wiki/Hall%C3%A2c-%C4%B1_Mans%C3%BBr


https://tr.wikipedia.org/wiki/Koku_(roman)