Furkan Yıldız @Furkan_Yildiz_638

Bizi Çöküşe Götüren 4 Türk Halkı Yanılgısı 🤔😯 – Bölüm 1

Son dönemlerde hemen hemen hepimiz siyasetin içerisinde kendimizi bulmadan edemiyoruz. Artan fiyatlar, döviz kuru, jeopolitik konum sorunları, atamalar vs. derken her günümüz siyaset oldu. Yüzlerin bu kadar gülmediği, bu kadar kutuplaşan, artık ‘merhaba’ diyenden bile şüphe duyduğumuz bir ortamın dibini sıyırıyoruz diyebiliriz.


Ben uzun süredir TV başında vakit geçirmeyi bırakmıştım. Ancak geçen gün ne var ne yok diye 5 dk ayırayım derken yine aynı mevzuların yine aynı kişiler tarafından yine ayrı hararet ve yandaşlıkla ele alındığını gördüm (Kim olduklarını az çok hepimiz biliyoruz zaten). Bu arada o parti bu parti değil yorumcuların hepsi bu şekilde diyebilirim. Bende kişilerden kendimi sıyırarak biraz kökene inmek istedim. Çünkü TV’de çıkanlar bir dert çözmek yerine açık açık yükseklerde birilerine mesleğini iyi yaptığını (!) göstermek istercesine konuşuyorlardı. Ben buna meslek diyorum çünkü bu gerçekten bir meslek olmuş bizim ülkemizde. Konuş, manipüle et, karşıdaki haklı olsa bile umursama ve savun. Hem de ölürcesine savun.


Konumuza dönersek ben ‘kökene inme’ konusunda 4 tane kesin bilgi elde ettim. Bunlardan ilki ile bugün başlamak istedim yazı serime. Daha sonra bunu genişleterek ilerlemeyi düşünüyorum. (TEZ sürecim el verdiği sürece tabi 😊)


İlk yanılgılarımızdan (bence) bir kaçı şunlar:

1-    Osmanlı gibi olmalıyız.

2-    Osmanlı sistemini uygulamalıyız.

3-    Osmanlı gibi şeriat düzeni içerisine girmeliyiz.

4-    Bir fikrim yok ama yine de Osmanlı gibi olmalıyız. Ayrıca 82 Musul, 83 Kerkük, 84 Şam (Son madde en sevdiğim kişilik :D)


Şimdi en garanti yönden başlayacak olursak Osmanlı -evet- büyük bir imparatorluktu. Bunu sınırları ile ekonomisi ile kazandığı savaşlar ve arattığı psikolojiyle anlayabiliyoruz. Ben bizim sorunumuzun şurada başladığını gördüm; ‘Osmanlı şer’i düzen sayesinde bu noktaya geldi. Biz de bu yolda olmalıyız’


Osmanlı’nın kurulduğu yıllara (1299 veya 1304) ve politikaya bakacak olursak Osmanlı büyüme açısından güzel bir noktada kendisine yer bulmuştu (Şekil 1). Anadolu zaten beylikler halinde ve hepsi Müslüman olan beyliklerdi. Tek bir büyüme yönü var o da Bizans’a doğru genişlemek. Osmanlı için bir güzel yön de o dönemde Bizans içerisinde taht kavgaları var. Bizans’ın tekfurları da o dönemde taht kavgaları içerisinde ne yapacaklarını bilmiyorlar ve biraz kafalarına göre hareket etme noktasına gelmişler. Merkez bu kadar karış ve çevreye de hakimiyet azalırsa o dönemde birileri de ‘bence bu toprakları bunlar layığı ile yönetemiyor acaba buraları biz mi alsak?’ diye sorar kendisine. Osman Bey’de bunu kendisine sorup fethe geçecek kadar tecrübeli bir devlet adamıydı. Yani ilk başta büyümenin sebebi şer’i düzenden çok jeopolitik durumun elverişli olması ve çevrede yaşanan sorunları Osmanlı’nın iyi değerlendirmesiydi. Elbette din yönünde baktığımızda bir cihat anlayışı görebiliriz burada ancak sadece din adı altında mı yapılmıştı bu mücadeleler? Osmanlı’nın yanında bu kadar sorunlu Bizans değil de dönemin güçlü devletlerinden bir tanesi olsaydı Osman Bey yine din adına cihat edecek miydi yenileceğini bile bile? Varsayım tarihçiliğini hiçbir şekilde sevmem çünkü her durumu varsayıp Osmanlı’yı hem batırıp hem çıkartabilirim. Ancak varmak istediğim konunun farklı olduğunu ilerleyen bölümlerde anlayacaksınız.


(Şekil 1) - Osmanlı'nın İlk Dönemi


an image of...


Şimdi başka bir döneme gelelim; Fatih Sultan Mehmet Han (1432-1481). Fatih biliyorsunuz pozitif bilimlere, sanata vs. düşkün bir insandı. Birçok dil bilir, kaynaklar okur ve yazardı. Döneminin en zeki ve donanımlı yöneticilerinin dışında insanlarından da biriydi. Bu dönemle ilgili her zaman tartışılan ve akıllarda kalan bir nokta vardır; ‘Fatih, kardeş katline izin verdi.’


Kanunname şu şekildedir: ‘‘Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların Nizâm-ı Âlem için katl eylemek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar.’’


Peki tarihte neden böyle bir şey gerçekleşti diye bir bakalım:


Şimdi yine Osmanlıya baktığımızda Yıldırım Bayezid Ankara savaşında (1402) Timur’a karşı ağır bir yenilgi aldıktan sonra (Şekil 2) kardeşler arasında büyük kanlı mücadeleler gerçekleşiyor (Süleyman Çelebi, İsa Çelebi, Musa Çelebi, Mehmet Çelebi). Birçok insan bu uğurda can veriyor ve halk bir anlamda yönetimsiz kalan süreçlerin sefaleti içerisinde kalıyorlar. Dönem öyle bir noktaya geliyor ki bu kardeşlerden Mehmet Çelebi tahtı kazanıp aldığında tekrar Osmanlı’yı toparlıyor ve biz Mehmet Çelebi’ye “Osmanlı’nın ikinci kurucusu” diyoruz. Şimdi böyle bir dönem yaşanmış ve hala yaşanma tehlikesi varken Fatih Sultan Mehmet gibi birisi devletin bekası için elbette bir adım atmalıydı. O adım da bu olmuştu. Çok acı hikayeler barındıracak olan bu karar devleti korumak için alınmıştı.


Şekil 2 - Ankara Savaşı Sonrası Timur ve Bayezid


an image of...


Şimdi bu noktada bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor. İslam dininin herhangi bir yerinde insan öldürmek konusundaki hüküm nedir? Çok kısa alıntılar yapacak olursak:


“Ahd-i Atîk’te ve Kur’an’da yaklaşık ifadelerle anlatılır (Tekvîn, 4/1-8; el-Mâide 5/27-31) ve haksız yere birisini öldürenin onun günahını da yüklenerek büyük bir vebal üstlendiği ve âdeta bütün insanlığı öldürmüş gibi ağır bir suç işlediği belirtilir (el-Mâide 5/28-32).


İnsan hayatının Allah tarafından dokunulmaz kılındığı belirtilerek haklı (meşrû) bir sebep bulunmadıkça hiçbir cana kıyılmaması (el-En‘âm 6/151), yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir başka mümini öldürme hakkının bulunmadığı, yanlışlıkla bir müminin ölümüne yol açanın mümin bir köle âzat etmesi ve diyet vermesinin gerektiği (en-Nisâ 4/92), haksız yere ve bilerek adam öldürmenin dünyevî cezasının kısas, uhrevî cezasının da cehennemde ebedî kalış olduğu bildirilir (el-Bakara 2/178; en-Nisâ 4/93; el-Mâide 5/45)” (https://islamansiklopedisi.org.tr/katil)


Peki şeriatta bu durum böyle iken Fatih neden böyle bir şey yaptı?


Çünkü arkadaşlar birilerinin kendisini parçaladığı gibi Osmanlı Şeriat ile var olmadı. Şeriat Osmanlı’nın önemli bir parçasıydı ama melese devletti her zaman. Devletin güçlü olasından geçiyordu her şey. Eğer İslam yayılacaksa bunu yayacak olan da güçlü bir devletti. Güçlü bir devletin yoksa istediğin kadar şeriat diye bağır hiçbir şey istediğin gibi olamayacaktı. Örnekte görüldüğü gibi Osmanlı gibi büyük imparatorluklar için din zamanı geldiğinde kullanılabilecekleri bir madde haline gelebiliyordu. Aslında benim fikrime göre; Osmanlı o dönemlerde daha bilinmeyen halk egemenliği, demokrasi, laiklik gibi kavramlardan dönemin şartları içerisinde laikliği uygulamaya koymuştur. Dinin veya Şeriatın ne dediğine değil devletin sorunlarına çözüm olacak tasarıyı insanların tepkisini de çekmeyecek şekilde dini çember içerisinde vermiştir.


Diğer taraftan dinin devleti geçtiği her noktada ise Osmanlı’nın geriye doğru gittiğini görüyoruz. Örneğin Fatih Sultan Mehmet’in oğlu II. Bayezid (1447/8-1512) tahta geçtikten sonra(1481-1512) dönemin ünlü ressamı Gentile Bellini’nin yapmış olduğu Fatih portresini (Şekil 3) sarayda istememiş ve çıkarttırmıştır. Fatih’in açık fikirliliğine oğlu tarafından darbe vurulmuştur maalesef. Yine Tokatlı Molla Lutfî’yi inançsızlıkla suçlayarak idam ettirmiştir. III. Murad döneminde “Taküyyiddin Rasathanesi” ‘Gökleri inceleyen kavimlerin hepsi helak olmuştur’ gibi bir fikirle ya da bu dönemde yaşanan deprem (1509 Küçük Kıyamet) sonrası bu ‘depremin sebebinin bu rasathane’ olduğunu düşünmeleri sonucunda denizden topa tutularak yıkılmıştır. Osmanlı dışına baktığımızda da Orta Çağ Avrupa’sının nasıl din adı altında sefalet çektiğini, din adamlarının sömürüsü altında kaldıklarını görebiliyoruz.


Şekil 3 - Gentile Bellini'nin Çizmiş Olduğu Fatih Portresi


gundem bizim, EASTPAK, love


Günümüzde döndüğümüzde örnek vermek gerekirse Almanya öyle güçlü bir sistem içerisinde sanayileşmiş ve kalkınmıştır ki yeni gelen yöneticiler ülkeyi “Hristiyanlık ile yönetileceğiz” dese bile (demokrasinin oldu yerde kendi başına böyle bir şey denemez tabi) o sistem onları uzun bir süre idare edecektir ya sistem zaten otomatikman bu dini yönetimi dışarıya atacaktır. Çünkü akıllıca dizayn edilmiş bir sistem, ona çomak sokacak bir diğerini ezecektir mutlaka.

Maalesef şeriat sevdalılarına bir de bu yönden sesleneyim: Şimdi ülkemize şeriat gelse hiçbir şey düzelmeyecek. Çünkü maalesef güçlü bir eğitim, hukuk, bilişim, sanayi vs. bir devlet sistemimiz yok. Şeriatta bunları maalesef altın tepside getirmeyecek bize. Hatta belli başlı götürüleri bile olacaktır. Osmanlı’da bununla var olmadı. İçerisinde elbette vardı ancak borçlu olduğu nokta iyi sistemlerinin olmasıydı (Tımar Sistemi, Devşirme Sistemi, Ahilik Sistemi, Yönetici Olacakların Eğitim Sistemi vs.)

O yüzden siz siz olun elini kıçına verip boş boş gezen insanların dini yönetimle bir yerlere geldik demesine aldanmayın. Ne kadar modern ve çağdaş bir sistem kurarsak o kadar büyürüz o kadar refaha ereriz. Binlerce yıllık insan yaşamından damıtılmış tecrübelerle sistem geliştirmek ve ortaya çıkan sistem ile geçmişteki hataları ne kadar minimuma indirirsek o kadar sıçrama yapabilir. Aslında Atatürk’ün 1937 yılında TBMM meclis kürsüsünde bize anlatmak istediğinin bu olduğunu düşünüyorum:


“Aziz milletvekilleri, dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz. (1937) (Şekil 4)


Şekil 4 - Atatürk TBMM'de Konuşma Yaparken


an image of...


Bu düşünceler tamamen beni kapsamaktadır. Yanlışlarım olabilir. Bu yanlışları yada farklı fikirleri dinlemeye hazırım. Yorumlarda yazarsanız mutlu olurum 😊. Teşekkürler 🙋‍♂️


Bu arada seyahat etmeyi ve turlara katılmayı seven birisiyseniz linkini paylaşacağım 'Sna Travel' sitesine bakmanızı öneririm: https://www.snatravel.net/


“Okuduğunuz için teşekkür ederim 😊. Sağlıkla kalın 🩺, bilimle kalın. 🧪”