"OLMAK CESARETİ" - Kitap Yorumlaması
Paul Tillich, (1886-1965) Alman asıllı Amerikalı varoluşçu filozof ve teolog. Bilim ve din arasındaki ilişkiyi “kolektif bilincimizdeki şizofrenik bölünme” olarak adlandırır. "Ateizm bileşeni olmadan teizme ulaşılamaz” tezi ilgi çekicidir.
Yazar, teolojik, sosyolojik ve felsefi meselelerin buluştuğu kavram “cesaret” i seçerek eserine başlamış. Cesaret “neye meydan okuyacağına bilmek” olarak tanımlandığında bunu bilmek için de her koşulda bütün iyileri ve kötüleri bilmek gerekir.
Kitap 6 bölümden oluşmaktadır. Tillich, metinlerinde modern insanın ikilemini betimler. Modernitenin iki yüzü vardır. Teolojiye yakın teist kısmı ve seküler ateist kısmı. Bir de sekülerizmle dini uzlaştırma kanadı vardır. Bunu 20. Yüzyılın başlarında, şiirle, romanla yaklaştırmaya çalışan zihinler olmuştur. Laisizm, komünizm ve faşizme benzer bir mutlak yaratılmaya çalışılmıştır. Varoluşçuluk bu iki alanın dışında onlara bir tepki olarak doğmuş. Tepki laik ve modernist olmaya karşı oluşmuş. Varoluşçuluk kimilerine göre bir felsefi mecra sayılmıyor ama ne olursa olsun bireyi, tanrıyı, evreni ve bunların birbiriyle ilişkilerini konu edinir. Tanrının yerinden edildiği bir çağda şahsiyetimizi, haysiyetimizi nasıl kazanacağız. Tillich, bu sorudan şekillenen bir kitap yazmış. Var olma cesareti nedir?
Cesaret ahlaki bir şeydir, ahlak da etik alana hapsedilemez. Toplumsal değil bireysel bir şeyden bahsediyor. Cesaret manevi bir durumdur. İnsanın şahsiyetini kazanma çabasına cesaret diyebiliriz. Ortada bir mevcut (insan) var fakat var değil. Onun varlığını tekrar kazanma çabası cesaret gerektirir. Bu kişiliğini kazanma yolculuğudur. İlk bilinmesi gereken ölüm ve hayatımızdaki zorluklar korkunç değildir. Korkunç olan onun korkusudur. (Kaygı kavramı) Çağımızın problemi.
Var olma insanın tek başına kat edeceği mesafedir. Toplumla bir araya gelindiğinde olmaz. Sosyolojik ve siyasi ideallerle şahsiyet kazanılmaz. Çünkü çoğunluk dediğimiz insan yığınları korkularının ya da arzularının esaretinde yaşayanların mecrasıdır. Şahsiyetini kazanmak isteyen insanı aşağı çekerler. Benliklerini cesurca onaylamazlar. Benliklerini onaylamayanlar, kurtuluş miti yaratıp ona boyun eğiyorlar. Kurtuluşu ümit edenler bir şekilde kendilerinden vazgeçenlerdir. İnsan çabasıyla hem haldir. İnsan kendi emeğinin karşılığını görecektir. Kendimizi onaylamamız şart! Kendi varlığımız olmadan ne özgürlüğümüz ne erdemlerimiz olabilir. Kişi kendi varlığında Tanrının ona üflediği ruhu görürse sevgi oluşur. Tanrı kudretidir. Bilgi, iman, ahlak benliği oluşturan damarlardır. Özgün ve kişisel bir şeydir. İnsan dünyayı anlamlandırarak yaşar. Olmak Cesareti böyle bir şema sağlıyor, bir yola akış kitabı.
“Kader, rastlantıların saltanatıdır…” (s.67)
“Cesaret, daha eksiksiz bir olumluluk için, korkuyla beklenen olumsuzlukları üstlenmeye hazır olmaktır. Biyolojik açıdan kendini olumlama, isteğin, zahmetin, güvensizliğin, acının, muhtemel yıkımın kabulü demektir.” (s.96)
“31 Temmuz 1914 tarihinde 19. yy. sona ermesiyle varoluşçu isyan, isyan olmaktan çıktı. Tecrübe edilen hakikatin aynası haline geldi.” (s.144)
5
Henüz hiç yorum yapılmamış.