Nagihan @Nagihan_Barutcu

Bitirme Projemin Ortaya Çıkış Hikayesi

Hsu-Sharenting.webp



Dijital Dünyada Ebeveyn Olmak: Sharenting Gerçeği

Merhaba ben Nagihan. Görsel İletişim tasarımı okuyorum ve bitirme projem için konumu nasıl seçtiğimi size anlatacağım. Bu konuyu tasarım alanına entegre etmek, benim için çok keyifli oldu, fakat konu çok hassas bir konu hem bu konu hakkında sizi bilgilendirmek hem de konumu seçim sürecimi paylaşacağım. Birgün bir arkadaşımın şu sözleri beni çok düşündürdü: "Her anı paylaşmak istiyoruz ama bazen neyi paylaştığımızın farkında değiliz." Onun bu cümlesi, aslında uzun zamandır kafamda dönen soruları tekrar gün yüzüne çıkardı. Çevremdeki ebeveynlerle sohbet ettiğimde fark ettim ki, sosyal medyada çocuklarını paylaşma konusuna herkes farklı bir pencereden bakıyor. Kimileri bunun bir sorun olduğunu düşünmezken, kimileri de gizliliğin ihlal edildiğini ve çocuklarının gelecekte bundan etkilenebileceğini söylüyor. Ancak, bir yandan da pek çok ebeveyn, sosyal medyada çocuklarının paylaşımlarını yaparken kendilerinin de sosyal bağlarını güçlendirdiğini düşünüyor. Çocuklarının büyüme süreçlerini, ilk adımlarını, gülümsemelerini paylaşarak adeta bir topluluk oluşturuyorlar. Fakat bu paylaşımların ileriye dönük etkileri üzerine çok fazla düşünülmediği de bir gerçek.

Paylaşmak mı, Mahremiyeti Korumak mı?

Kuzenim Elif, oğlu Can doğduğundan beri Instagram'da onun her anını paylaşan bir anne. İlk gülümsemesi, ilk adımları, parkta geçirdiği eğlenceli zamanlar... Elif için bu paylaşımlar, uzaktaki akrabalarına Can’ın gelişimini göstermenin bir yolu. "Onu görmeyen aile büyüklerimiz var. En azından sosyal medyada büyümesini izleyebiliyorlar," diyor. Ama geçenlerde bir haber okuduğunda fikri biraz değişmiş. "Bir yazıda, çocukların dijital ayak izinin ne kadar erken oluştuğunu anlatıyordu. Bunu hiç düşünmemiştim. Bir gün oğlum bu fotoğraflardan rahatsız olursa ne yaparım?" diye sordu bana. Bu soruyu soran tek kişi o değildi. Bir başka kuzenim, Ayşe, çocuğunun hiçbir fotoğrafını sosyal medyada paylaşmama kararı almış. "Bu onun hayatı. Ben onun adına böyle büyük bir karar veremem. Büyüdüğünde kendisi isterse paylaşır," diyor. Ancak Ayşe'nin bu kararı bazı akrabalarından tepki almış: "Sen çok mu kasıyorsun? Biz de çocuklarımızı paylaşıyoruz, ne olacak ki?" Ona göre mesele sadece mahremiyet değil, aynı zamanda çocuğun gelecekte kendi kimliğini nasıl oluşturacağıyla ilgili bir durum.

Bunu düşündükçe, gerçekten de pek çok ebeveynin, çocuklarının dijital kimliklerini oluştururken onlara nasıl bir gelecek bırakacaklarını göz önünde bulundurmadığını fark ediyorum. Her anı kaydetmek, bir yandan aileler için keyifli bir deneyim olabilir, ama diğer taraftan çocukların hayatlarının onlar adına şekillendirilmesi, kontrolsüz bir şekilde dijital ortamda iz bırakmalarına yol açabiliyor. Elif'in ve Ayşe'nin hikayeleri arasında bir denge kurmak aslında çok zor. Biri, ailesinin uzak üyeleriyle anılarını paylaşmak isterken, diğeri bunun potansiyel sonuçlarından endişe ediyor. Bu ikilik, günümüz dijital çağında ebeveynlerin yaşadığı çelişkinin bir yansıması.

Sharenting ve Çocukların Geleceği

Sharenting ("share" ve "parenting" kelimelerinin birleşimi), ebeveynlerin çocuklarının fotoğraflarını ve özel anlarını sosyal medyada paylaşması anlamına geliyor. Uzmanlar, bu konuda farklı görüşler sunuyor. Bazıları, sosyal medyanın çocuklar için ilerleyen yıllarda risk oluşturabileceğini söylerken, bazıları da bunun sadece ebeveynin özgürlük alanı içinde değerlendirilebileceğini düşünüyor. Peki, bu paylaşımlar gerçekten çocukların geleceğini nasıl etkiliyor?

Geçenlerde bu konuda bir araştırma okudum. "Bazı çocuklar, ailelerinin onlar hakkında yaptığı paylaşımlar yüzünden zorbalığa uğruyor," diyordu makalede. "Ayrıca büyüdüklerinde, ebeveynlerinin onlar hakkında oluşturduğu dijital geçmişten rahatsız olabiliyorlar." Düşününce, bu gerçekten önemli bir konu. Ebeveynler çocukları adına karar verirken, onların gelecekte nasıl hissedeceğini bilemeyiz. Bir çocuk, yıllar sonra eski paylaşımlarına bakıp, kendisinin izinsiz bir şekilde dijital bir kimliğe sahip olduğunu görebilir. Bu, kişisel mahremiyetin ihlali anlamına gelebilir. Ayrıca, dijital ortamda kalıcı bir iz bırakmanın, sadece bireylerin değil, toplumların da gelecekteki değer yargıları üzerinde etki yaratacağı bir gerçektir.

Birçok ebeveyn, sosyal medyada paylaşımlar yaparak çocuklarına dijital bir kimlik yaratırken, bu kimliğin zamanla onlara ne gibi etkiler bırakacağı üzerine fazla düşünmüyor. Her paylaşım, bir bakıma çocuğun dijital kimliğini inşa ediyor. Bu dijital kimlik, çocuğun gelecekte iş hayatını, sosyal ilişkilerini ve kişisel seçimlerini etkileyebilir. Büyüdüğünde, bu paylaşımlar çocuğun hayatına nasıl yansıyacak? Sosyal medya paylaşımlarının ilerleyen yıllarda olumsuz etkiler yaratıp yaratmayacağı, bu paylaşımları yapan ebeveynlerin dikkate alması gereken en önemli konulardan biri olmalı.

Sharenting’in Tarihçesi ve Hukuki Boyutu

Sharenting, dijital çağın getirdiği yeni bir kavram olsa da, çocukların mahremiyeti ve ebeveynlerin sorumluluklarıyla ilgili tartışmalar tarih boyunca var olmuştur. Geleneksel medya döneminde çocuk fotoğraflarının dergilerde ya da gazetelerde yayımlanması tartışmalara sebep olurken, günümüzde bu durum sosyal medya ile çok daha büyük bir boyut kazanmış durumda. Ebeveynler, çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak, aslında onları birer dijital varlık haline getiriyorlar. Bu durum, sadece dijital çağın özelliğiyle ilgili değil, aynı zamanda toplumun değişen değer yargılarıyla da alakalı. Toplumun dijitalleşmesiyle birlikte, gizlilik kavramı da farklı bir anlam kazandı.

Hukuki açıdan bakıldığında, bazı ülkelerde çocukların dijital hakları korunurken, bazı ülkelerde bu konuda henüz yeterli düzenleme bulunmamaktadır. Örneğin, Fransa'da ebeveynlerin çocukları adına paylaşımlar yaparken dikkatli olmaları gerektiğine dair yasalar bulunuyor. Aksi takdirde çocuklar, ebeveynlerine dava açma hakkına sahip olabiliyor. Türkiye'de ise bu konuda net bir düzenleme olmasa da, kişisel verilerin korunması kanunu kapsamında bazı önlemler alınmaya başlanmıştır. Bu, kuşkusuz ilerleyen yıllarda çocukların dijital haklarının daha kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğini gösteriyor. Sonuçta, sosyal medyada çocukların fotoğraflarını paylaşmak, sadece aile içi bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk meselesi haline geliyor.

Psikolojik ve Sosyal Etkiler

Uzman psikologlar, çocukların bilinçsizce maruz kaldıkları sosyal medya paylaşımlarının ilerleyen yaşlarda özgüven sorunlarına yol açabileceğini söylüyor. Bir çocuk, ergenlik çağına geldiğinde ebeveynlerinin onun hakkında yaptığı paylaşımlardan rahatsız olabilir ve bu durum, kimlik gelişimi üzerinde olumsuz etkiler bırakabilir. Ayrıca, sosyal medyada paylaşılan anılar çocuk için belirli kalıplar oluşturabilir ve özgün bireyselliğini kısıtlayabilir. Bu paylaşımlar, bir nevi çocuğun dijital geçmişini yaratırken, çocuğun kendi kimliğini oluşturmasına engel olabilir.

Ayrıca, internet ortamında paylaşılan her fotoğraf veya video, kötü niyetli kişiler tarafından kullanılabilir. Çocukların fotoğrafları bazen izinsiz olarak farklı platformlarda kullanılabiliyor ve bu durum hem çocukların güvenliği hem de psikolojik sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturuyor. Ebeveynlerin çocukları hakkında yaptığı paylaşımlar, çocukların kendilerini savunmasız hissetmelerine yol açabilir. Çocuğun dijital kimliği hakkında yapılan paylaşımlar, sadece ebeveynlerin değil, çevredeki diğer kişilerin de kendilerine ait haklarını ihlal etmesine neden olabilir.

Sosyal Medya Platformlarının Yaklaşımı

Bazı sosyal medya platformları, çocukların korunması için belirli politikalar uygulamaktadır. Örneğin:

Instagram ve Facebook, ebeveynlerin çocukları hakkında bilinçli paylaşımlar yapmasını teşvik ederken, çocukların verilerinin korunması konusunda çeşitli önlemler alıyor.

TikTok, 13 yaş altındaki çocukların platformu kullanmasını sınırlandırırken, ebeveyn kontrollerini artırmaya yönelik politikalar geliştirmiştir.

YouTube, çocuk içerikleriyle ilgili sıkı kurallar koyarak çocukların gizliliğini korumaya çalışıyor.

Ancak bu önlemler her zaman yeterli olmuyor ve sorumluluk büyük ölçüde ebeveynlerin kararlarına bırakılıyor. Sonuçta, sosyal medya platformları yalnızca ebeveynlerin paylaşımlarını sınırlayacak kurallar koyabilir, ama ebeveynlerin bilinçli bir şekilde hareket etmesi gerekir.

Ebeveynler İçin Dengeyi Bulmak

Günümüz dijital çağında çocuklarımızı tamamen sosyal medyadan uzak tutmak belki de imkansız. Ancak paylaşım yaparken dikkat etmemiz gereken bazı noktalar var:

Çocuğun mahremiyetini gözetmek: Çocuğun çıplak, hastalıklı veya savunmasız olduğu anları paylaşmamak.

İzin almak: Büyük yaşta çocuklar için paylaşım yapmadan önce onlara fikrini sormak.

Güvenlik önlemleri almak: Fotoğrafları herkese açık yerine sadece yakın çevreyle paylaşmak.

Gelecekteki etkileri düşünmek: Çocuğun ilerleyen yaşlarda nasıl bir dijital kimlik isteyeceğini hesaba katmak.

Her ebeveynin bu konuda farklı bir yaklaşımı olabilir ama önemli olan, bilinçli kararlar almak. Sharenting, konusunda, paylaşım yapmadan önce şu soruyu kendimize sormalıyız: "Bu fotoğrafı paylaşmam, çocuğumun geleceği için olumlu mu olacak, yoksa ona zarar mı verebilir?"

Ebeveynlik, zaten başlı başına bir denge işi. Sosyal medya da bu denkleme yeni bir boyut ekliyor. O yüzden, her paylaşımımızın sorumluluğunu taşıdığımızı unutmadan hareket etmek en doğrusu olacak gibi görünüyor.

Bu konuyu araştırırken fark ettim ki, sharenting sadece kişisel bir mesele değil, toplumsal bir olgu. İşte bu yüzden bitirme projemde de bu konuyu ele almaya karar verdim. Sosyal medya ve ebeveynlik arasındaki bu hassas dengeyi inceleyerek, hem bilinçlendirme hem de farkındalık yaratma amacı taşıyorum. Peki siz sharenting hakkında ne düşünüyorsunuz? Çocuklarınızı sosyal medyada paylaşmak konusunda nasıl bir yol izliyorsunuz?

-Nagihan Barutcu

Henüz hiç yorum yapılmamış.

Yorum yazmak için giriş yapmanız gerekli