halityalcin @halityalcin_3553

Bisikletle ilk kamp deneyimi - Kurugöl Düzce

Bu çadırlar kıyafet gibi. Kalitesiz olanları çok terletiyor adamı naylonumsu kıyafet giyince olan şey. Black and white çadır var bir de bende o çok iyi ama o da katlaninca yuvarlak olması sebebiyle bisikletle tasinamiyor. Zaten minimum eşyam olmasına rağmen bisiklete binene kadar en büyük derdim bu eşyaları bisiklet alacak mıydı. Hatta bu öyle büyük bir dertti ki benim için geçen hafta içi bisikletime Tarık'la römork yapmaya çalıştık. En son römork bitti ama giderken yalpaladığı için sağa sola hafta sonuna yetişemedi. Neyse ki eşyalar bisiklete sığdı, mucize gibi bir şey bu, bunun mucize olduğunu kafaya dert etmeyen göremez. Tüm mucizeler böyle değil mi zaten, Firavun ordusu ile Hz Musa ve kavmini kovalamasaydi denizden geçmek mucize gibi gelmezdi. Şoradan dolaşalım derlerdi, denizden geçmeye çalışmazlardi zaten. Mucizeleri görmek için firavuna da ihtiyaç var yani.
Gece terlemesinin yol açtığı susuzluk sebebiyle gecenin üçünde uyanmisken yazıyorum bunları. Bu zaten yedek kiyafetimdi, diğeri gelirken kurugölün yol olmayan yollarında terimle ıslanmıştı. Susuz dere yollarını yol diye kullanıyorlar muhtemelen. Yollarda hep yarık var, bisikleti süremedigim için elimde taşıdım. Elektrik desteğini kullanıp bitirmedigim için mutlu da oluyordum ki yorgunluk bas gösterince elimde taşırken elektrik desteği verdim bisiklete. Elimden kaçmaya çalışan ceylan gibiydi. Ani ve atik hareketleri ile elimden kaçmaya çalışırken yine yordu beni. Muhtemelen 40 yaşında doğaya açılınca böyle oluyor. Memuriyetin insanı kütüğe çeviren çalışma şekli yüzünden kollarım kireçlenmiş olmalı ki biraz bisiklet sürünce kollarım uyuşmaya başlıyor. Bisiklet üzerindeyken deli gibi kollarımı çevirmeye başlıyorum - temel spor hareketleri- kollarımdaki uyuşma geçiyor. Ciddi bi sorun var mı yok mu diye doktora gidesim var ama randevu sisteminden randevu alamadığım için hastanelerden nefret ediyorum gene. Gidip sıra bekliyorsun, sıranı kaptirmamak için sürekli sıranın namusunu kollamak zorundasın. Zira araya girmek isteyenler oluyor. Bir kere girildi mi de arkası geliyor o yüzden o ilk kişiyi sürekli geri itiyoruz öne geçmek istedikçe. Bazen de geri gitmeyi kabul etmeyip yan tarafa yeni sıralar oluşturuyorlar, istediğini alamayınca mastürbasyon yapan tipler gibi. Abim ablam orasi değil işte sıra. İşte bunları yaşamaktan nefret ettiğim için de hastaneye randevu alamadan gitmekten de nefret ediyorum. 
Sıra muhabbeti beni heyecanlandirmis olacak ki tek dirseğimin üzerinde yükselmişim.
Kurugölde balık tutmak için gelen başka gruplar da vardı, gece 12 gibi son ses müzik açtılar. Canımızın müzik istediğini düşünmüş olacaklar ama o şarkıyı değildi. Gecenin üçünde terden ıslak uyanmama rağmen aklıma ilk gelen şunlara bi müzik açayım mı ha oldu. Belki rüyalarının, gecenin mükemmel sessizliğinden ziyade açacağım müziğe ihtiyacı vardır. Ama arabanın baslı ses tesisatı bende olmadığı için vazgeçtim, telefonumla onları ne kadar tatmin edebilirdim ki. 
Bu arada tuzağımla balık yakaladım ama övünecek kadar büyük değil umarım yarın tavada olmayı hak edecek kadar büyüklerdir zira ben her türlü yiyeceğim onları. Çünkü aç olduğum ve türümün devamı çok önemli olduğu için. İnsan bencilliğine bayılıyorum ama karnı tok hayatın her türlü nimetine kolayca ulaşan beyefendi ve hanfedilerinin biz fakirleri yanlış davranışlarımız dolayısıyla eleştirmesine dayanamıyorum. Arkadaşım sen spor için avlanma lüksüne sahipsin -balığı yakaladıktan sonra göle tekrar bıraktın diye- benden daha insan olmuyorsun. Paran var o balığa ihtiyacın yok demek oluyor bu. Ben açım anladın mı? Öyle karışık yazdım ki neyden şikayet ettiğim bile anlaşılmadi değil mi? Sadece tuttuğum balıklar tavaya hafif vicdanıma ağır geldi. Vicdanım sal bu balığı küçük dedi, hadi şu biraz daha büyük gibi ama ya şu. Yiyeceğim bu ikisini de ilk defa geliyorum ben bu göle dedim -vicdanıma-. Belki bunun cinsi küçüktür ve küçük görünmesine rağmen büyük bir balıktır dedim. Yalan olduğunu biliyordum çünkü biraz büyük olan da küçükle aynı cinsti. Umarım tatları güzeldir. Hem bunlar birbirini bile yemiyor mu zaten, büyük balık küçük balığı yutmuyor mu :(
Kurugöle gelirken 4 kilometre kala bakkaldan bi sigara alayım dedim hem de kurugöle nasıl gidebileceğimi sordum. Abi yanında kendini korumak için bi şeyler var mı dedi. Dedim bıçak var. Abi o bi şey değil ki dedi silah var mı dedi. Neymiş ormana gidiyormuşum karşıma her şey çıkabilirmiş. Ulen karşıma ayı çıksa silah onu daha fazla kızdırmaktan başka ne işe yarayacak. Vahşi ayıların yanında yaşayan bir abi vardı belgeselci, ayilardan korkmaya gerek olmadığını söylüyordu. Gerçi en son ayılar onu yemiş ama bence argümanı doğruydu. Bu hayvanlardan korkmayı bıraksak belki onlar da bizden korkmazlar. Hayvanlar da insanlar gibi korkular devreye girince saldırmıyor mu zaten. Yine de baltam ve bıçağımsız çıkmıyorum dışarı. Bi tane kirpi ile göz göze geldik dedim dön geri. Kamışlığın içine döndü anlamış gibi. Sonra kamışlığın içinden kırmızı gözlerin bana baktığını farkettim. Ulen bu şey bana kızmış. Işığımı kırmızıdan daha kuvvetli ışık veren sarıya çevirdim gözler de sarı oldu. Meğerse cips gibi bir paketin jelatin kısmıymış senin ışığın neyse onu yansıtıyor. Doğada amma çok metafor var dedim ya. Gelirken de bisikletin sağ ve sol tarafındaki çantalara ağırlığı eşit dağıtamamışım yalpalaya yalpalaya geldim. Aha dedim hayatta da böyle ağırlıkları dengeli dağıtamadığımız için yalpaliyoruz hep. Doğa ve metafor bayıldım. Keşke daha az korksam ve daha güçlü olsam ve kollarım hemen uyuşmasa her şey daha güzel olacak.

2

Henüz hiç yorum yapılmamış.