Sanatçı, Gezgin & Girişimci Olmak - Startup Yolculuğu (Bölüm 1)
Ön NOT: Bu konuşmayı Youtube'da yayınladım. Dilerseniz şu linkten izleyebilir, dilerseniz buradan okuyabilirsiniz.
Uzun zaman oldu video çekmiyordum. Güzel bir seriyle geri dönüyorum. Hindistan seyahatinden Estonya’da startup kurmaya, pasif gelir kazanmaktan yurtdışında iş bulmaya pek çok konuyu konuşacağız bu seride.
Burada konuşacaklarımız sağdan soldan topladığım özet bilgiler değil, kendi deneyimlerim ve yorumlarım.
Beni tanımayanlar için kendimi tanıtayım diyeceğim ama birbirinden çok farklı alanlarda çalıştığım için çok karışık bir özgeçmişim var.
İlgimi çeken pek çok konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Araştırıp öğrenmeyi ve uygulamayı seviyorum. Ama herhangi bir konuda uzman olmayla ilgilenmiyorum. Bu sebeple uzmanı olmadığım alanlarla dolu özgeçmişim biraz uzun.
Teker teker sıralayayım:
Psikoloğum: Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunuyum.
Stok Video ve Fotoğrafçısıyım. Yaklaşık 15bin video ve fotoğrafım var. Shutterstock, istock gibi onlarca firmayla çalışıyorum. National Geographic'ten Netflix’e pek çok yerde videolarım hala kullanılıyor.
Gezginim. 50 ülkede 2.000 şehri 7 yıl boyunca dolaştım.
Yazarım. 2 uzun metraj film senaryosu ve bir roman yazdım. KanalD'ye 6 bölüm dizi yazdım. Kültür Bakanlığı’ndan senaryo yazım desteği aldım. Berlin Film Festivali’ne seçildim.
Video Yapımcısı / Yönetmeniyim: 100’den fazla freelance video hazırladım.
Üniversite Hocasıyım: Boğaziçi Üniversitesi’nde film yapım atölyeleri düzenledim. Kadir Has Üniversitesi'nde fotoğraf dersleri verdim.
Yatırımcıyım: 6 yıldır Borsa ve Forex'te işlem yapıyorum.
Blogger’ım: “Dünya Bir Masaldır” isimli bir bloğum var. Şimdi Fullsepp’te yazıyorum, o yüzden pek ilgilenemiyorum.
Youtuber'ım: 300bin üzeri abonem, 100milyon üzeri görüntülenmem bulunuyor. Eğer henüz abone olmadıysanız umarım siz de üye olursunuz ve kanalımı beğenirsiniz.
FrontEnd Yazılımcısıyım: Vue.js, Nuxt.js biliyorum. Fullsepp’in Frontend’ini yazan 3 kişiden biriyim.
AWS Cloud Mimarıyım: Fullsepp’in cloud server üzerinde DevOps işlerini yapan 2 kişiden biriyim.
Son olarak Fullsepp'in Kurucusuyum.
Gördüğünüz gibi biraz karışık bir özgeçmişim var. Hiçbir alanda şampiyon değilim. Her alanda kendini geliştirmeye çalışan sıradan biriyim.
Buradaki tüm başlıklara bu video serisinde teker teker değineceğiz. Dediğim gibi, dolu dolu bir seri olmasını hedefliyorum.
Bazı girişimlerimde ticari açıdan başarısız oldum. Örneğin yazarlık yaptım ama hikayemi satamadım. Ticari başarısızlık örneği.
Bazı girişimlerimde dünya çapında ticari başarı yakaladım. Örneğin stok video.
Şimdi yeni girişimim Fullsepp’i kurdum. Henüz yeni başladığımız için ticari açıdan başarılı veya başarısız sayılabilecek seviyede değiliz. Başarılı olmak için çok çalışan, yola yeni çıkmış bir girişimiz.
Bu sebeple başarı, başarısızlık ve yeni başlangıç. Bu 3 alanda da pek çok şey konuşabiliriz.
Bu ilk videoda sanatçı, gezgin ve girişimci olmanın ortak noktaları ve bunların sabit maaşlı işten farklarını konuşalım istedim. Bu 3 başlık da benim hayatımda büyük yer kaplar.
Sanatçılık ve gezginlik, kendi içinde bir girişimcilik barındırır.
İster ressam olun tablolarınızı satmaya çalışın, ister freelance tercüman olun, ister çiğ köfteci dükkanı açın. Sermayenizi veya emeğinizi koyarak kar veya zararı üstleniyorsanız, bu işi yapmanız için size maaş veren kimse yoksa, bir girişimcisiniz.
Sanatçı olarak geçinmeniz başarılı bir girişimci olmanıza bağlıdır. Ürettiğiniz eseri satabilirseniz, hayatınızı devam ettirebilirsiniz. Eğer satamazsanız, başka bir gelir kapısı bulmanız gerekir.
İlerlemeden önce “sanatçı olmak” ile “sanatçı olarak gelir kazanmak” arasındaki farkı vurgulamak isterim. Bu sayede “girişimcilik” ile “sanatçı olmak” arasındaki bağı daha iyi anlatmış oluruz.
Öncelikle ben sanat tarihçisi ya da sanat eleştirmeni değilim. “Sanat” konusuna biraz daha psikolog gözüyle bakıyorum.
“Sanat eseri üretmek” dediğin rüya görmek gibidir. Günlük hayatta dışavuramadığın şeyleri bir yazıda, bir şarkıda bir fotoğrafta dışavuruyorsan, bu sanattır. Kimsenin onayına veya takdirine muhtaç değildir. Hatta kimsenin görmesine gerek bile yoktur.
Estetik, form, biçim, özgünlük gibi kriterler “sanatçı olmak” için önemli değildir. Bunlar tüketimle ilgilidir. Yani üretilen eseri görecek kişilerle ilgilidir.
“Sanatçı olmak” esas olarak üretim süreciyle alakalıdır. Eserini üretirken neler hissettin? Bu hikayeyi anlatmak sende bir terapi işlevi gördü mü? Önemli olan bu gibi konulardır.
Mağara duvarına resim çizen ilkel insanı düşünün. Örneğin, bir savaş olmuş, adamın tüm kabilesi katledilmiş olabilir. Geceleyin mağarada korku içinde tek başına kalıyor.
İşte bu anda kabilesini, sevdiklerini özlüyor ve duvara resim çiziyor. Bugün bakınca dandik bir çubuk insan resmi görüyoruz ama mühim değil. O adam sevgisini, özlemini, öfkesini, hayal kırıklıklarını orada resme aktardı. Önemli olan onun üretirken ne hissettiği.
Bizim şu anda yapacağımız tüm yorumlar, o resmi bizim nasıl tükettiğimizle alakalı. Bu sebeple, o ilkel insanın sanatçı olması veya olmaması bizim yorumumuzdan bağımsız bir şey.
Kısacası “sanatçı olmak” konusuna üretim açısından bakıyorum ve şöyle formulüze ediyorum: “Eğer duygularını aktarmak için bir eser üretiyorsan, sanatçısın”.
“Sanatçı olmak” kısaca böyle…
İyi güzel hoş ama, sanatçı olmak tek başına para etmiyor maalesef. Yanında girişimci bir tarafınızın da olması gerekiyor. Ben bunu acı tecrübelerle öğrendim.
Ne çocukken ne de üniversitede okurken girişimci olmak gibi bir hayalim yoktu. Para benim için çok mühim bir şey değildi, “Fight Club” etkisiyle minimal bi yaşam sürüyordum.
Benim için esas önemli olan psikoloji ve sanattı. İnsan benliğini keşfetmek, farklı bakış açıları kazanarak varoluşsal sırlarımızı kurcalamak, eski filmler izlemek gibi pek çok kişinin “entel dantel işler” dediği şeylerle uğraşırdım.
O zaman farkında değildim ama aslında bağımsız bir sanatçı olarak yaşayabilmek için iyi bir girişimci olmak gerekiyormuş. Yani eserini pazarlaman gerekiyormuş.
Senaryonu yapımcılara satmaya çalışmak büyük bir girişimmiş.
Öğrencilik dönemimde 20 civarı farklı yazardan “yazarlık eğitimi” aldım. Her yazarın konuya yaklaşımı farklıydı. Ve bu farklılıklar beni oldukça geliştirmişti o dönem. Güçlü yenilikçi olduğunu düşündüğüm bir senaryom vardı.
O yüzden yapımcıların kesin kabul edeceğini sanıyordum.
Ama kritik bir hatam vardı ve o dönem bu hatamın farkında değildim: “Fikrin önemli olduğunu sanıyordum.”
Aslında fikir o kadar da önemli değilmiş, çok sonra anladım.
Tekrar edeyim: “Fikir tek başına yeterli değil”
Fikir çıkış noktası için önemli elbet ama o projenin hayata geçmesine tek başına yetmiyor.
Hazerfan uçmak istiyordu, “insan uçamaz” diye kimse ona destek olmadı. Yılmadı inandı, yaptı uçtu. N’oldu? Öldürüldü.
Uçan ilk insan bile olsan, dünyayı değiştirecek bir şey bile bulsan hep bir engel çıkabiliyor.
Bu sebeple fikir tek başına hiçbir şey. Ekip, operasyon, sinerji, marketing, yasal mevzuat gibi daha pek çok konu var. Hepsi birleşince önemli.
Hazerfan bir örnek elbette. O seviyede projelerin bile harcandığı bir dünyada, bizim gibi sıradan insanların sanatsal yaklaşımları yapımcıların hiç umurunda değildi.
Benim eksiğim 20 civarı yazarlık dersi alırken, sadece 1 tane yapımcılık dersi almaktı.
Nasıl üreteceğimi biliyordum ama nasıl satacağımı bilmiyordum. Bu sebeple yapımcıların dilinden tam konuşamıyordum.
Yapımcılar “Hevesli genç” olarak beni dinliyorlar ama film çekmeyle pek ilgilenmiyorlardı. Oldukça vakit ve enerji emici bir süreçti.
Ben “sanat” diyordum, onlar nasıl dağıtacaksın, nasıl reklam yapacaksın kaç kişi izleyecek diyordu.
Ben “sanat” diyordum, onlar “hancı bana şarap ve kadın getir.” Modundaydılar.
Buna benzer süreçleri sanatsal alanlarda ilerlemek isteyen hemen herkes yaşıyor.
Ressam resim yapıyor ama satamıyor, heykeltraş heykel yapıyor ama satamıyor.
Sonra, müzeye, sinemaya, kitapçıya gidiyorsun bir bakıyorsun. Saçma sapan kitaplar filmler heykeller. Diyorsun nasıl yani, nasıl bu kadar büyük bi saçmalık olabiliyor bu dünyada.
Bu inanılmaz öfkelendiriyor beni.
Ama o gün elden bir şey gelmedi. Hayat devam ediyordu. Beyaz yaka hayata girip maaşlı bir işte çalışmaya başladım.
Sonuçta beyaz yaka hayat dünyanın sonu değil. Hatta pek çok kişinin hayalini kurduğu bir şey. Ama benim için hayatımın en depresif dönemleriydi.
Girişimci ile sabit çalışan arasındaki farkı bir psikoloji deneyiyle size örnekleyim. Ne hissettiğim aklınızda daha iyi şekillenir.
Youtube’da görebileceğiniz bir TED Talk var. 2 maymunlu bir deney. Bir maymuna üzüm verilirken, diğer maymuna salatalık veriliyor.
Salatalık verilen küfrü basıyor.
Aslında bu deney, “gelir dengesizliği” üzerine bir deney ama bence içinde çok daha fazlasını barındırıyor.
O dönem kafeste salatalık verilen maymun bendim. “Görünmez El” bana salatalık verirken başkasına üzüm veriyordu.
Bana verilen salatalığı tutup fırlatasım geliyordu.
Öte yandan yine de bir salatalık veren vardı, yani işsiz değildim. Bir ömür öyle geçebilirdi.
Milyonlarca kişi bir işe girip bir ömür kıt kanaat maaşlarla yaşar gider. İşsizliğin %25 civarı olduğunu düşünürsek, benim isyan ettiğim o salatalık pek çok kişinin hayaliydi.
Burada birkaç noktanın altını çizelim:
- Salatalık kötü bir şeyin metaforu değil. Kalorisi düşük de olsa, o da bir besin.
- Sana üzüm veya salatalık veren kişinin umrunda değilsin. Onun için kafesteki bir maymunsun sadece. Adalet, eşitlik onun umurunda değil.
- Üzümü kariyer gibi düşünebilirsiniz. Üzümü alana dikkat ettiyseniz, o halinden mutlu olup sesini çıkarmıyor.
Kariyer böyle bir şey. Size bir konfor alanı yaratıyor. Hedefinizi, hayalinizi çok küçültüyor.
Bir sanatçı için bir gezgin için bir girişimci için sorun salatalık mı üzüm mü yediği değildir.
Sorun kafeste olmaktır. Kafes bir engeldir ve onu aşmak gerekir. Çoğu insan özgürlüğü için mücadele etmesi gerekirken, sadece üzüm istiyor.
Bu son maddeyi biraz açmak istiyorum.
Bir kafes içinde konfor alanı oluşturup mutlu yaşamakta sorun yok elbet.
Toplumun çoğunun hayali risk almadan güvenli korunaklı bir yerde yaşamaktır. Kafesten çıkarsan aslanlara yem olabilirsin.
Ama ben bu konforu istemiyordum.
Aslanlara yem olma riskini göze alıp ağaçtan ağaca zıplamak istiyordum.
Özgürlük istiyordum.
Ve biliyorum, pek çok sanatçının gezginin girişimcinin ortak noktası bu. Biz üzüm istemiyoruz, biz kafesten çıkmak istiyoruz.
Tekrar ediyorum: “üzüm istemiyoruz, kafesten çıkmak istiyoruz.”
Girişimci olmak aslanlara yem olma riskini göze alarak kafesten çıkmaktır!
Umarım size sabit maaşlı iş ile girişimci olmanın farkını bu deneyle somutlaştırabilmişimdir.
Peki bu kafesten çıkmak için ben neler yaptım ve siz neler yapabilirsiniz?
Çeşitli eğitim kurumlarında film yapım görsel efek gibi özel dersler verdim. Eğer verebileceğiniz ders varsa, bunu deneyin. Hem gelir kazanırsınız hem de bilgileriniz tazelenir.
Kiralık bir evde oturuyordum. Evin 1 odasında ben kaldım ve couchsurfing’den ziyaretçilerle ücretsiz paylaştım. Hiç para almadım.
Ama diğer odaları kiraladım. Bu sayede kira masrafım bedavaya geldiği gibi ek gelir bile oluştu.
Öğrenciyseniz, kirada yaşıyorsanız, craiglist airbnb üzerinden oda kiralamayı düşünebilirsiniz.
Stok video çekerek pasif gelir elde ettim. Eğer video, fotoğraf, müzik, yazılım, tasarım gibi konularda bilginiz varsa deneyebilirsiniz.
Blog yazdım. Blogu ticari amaçla açmadığım için hiç reklam almadım. Fakat blog yazarak normalde erişemeyeceğim kişilere eriştim. Networküm genişledi.
Ufak not düşeyim. Fullsepp üzerinden blog yazarak reklam geliri elde edebilirsiniz. Ayrıca Fullsepp blog yarışmalarıyla her ay çeşitli ödüller verilecek. Eğer blog yazmayı düşünüyorsanız göz atmanızı öneririm.
Freelance işler yaptım. McDonald’s Vodafone başta olmak üzere pek çok firmaya 100’ün üzerinde eğitim videosu çektim.
Özellikle McDonald’s’ta çok fazla deneyim elde ettim. Operasyon, kalite standardı neymiş öğrendim. 10 yıl önce bile hijyen konusunda aşırı hassastılar. Tüm restoran çalışanları her saat başı el yıkıyorlardı.
Hiç tahmin edemeyeceğim bu tip küçük detaylar kaliteyi getiriyordu. Freelance çalışarak bunun gibi pek çok deneyim kazandım.
Siz de freelance çalışırsanız çok fazla tecrübe kazanabilirsiniz. En büyük zorluk müşteri bağlamak ve ödeme almak olacak.
Bu saydıklarımın hiçbiri özel bir başarı değil ve büyük bir sermaye gerektirmiyor. Siz de yapabilirsiniz.
Örneğin şu gördüğünüz görüntüde herhangi bir renk filtresi yok. Arkadaki beyaz fon gerçek. Kameranın çektiği gibi görüyorsunuz. Bunu sağlamak için 20-30 bin lira belki 100bin lira harcamanız gerekebilir.
Ya da benim gibi oturup biraz tutorial izleyebilirsiniz. Elektirik seri bağlama paralel bağlama falan öğrenip kendi stüdyonuzu kendiniz yaparsınız. Size maliyeti bu sayede 400-500 liraya gelir.
Daha sonra çok ucuza yaptığınız bu stüdyoda ister sanatsal ister ticari işler üretebilirsiniz. Video çekimiyle ilgili bölümümüzde stüdyo kurulumundan da bahsederiz.
Dediğim gibi, bahsedeceğimiz şeyler aslında basit, ucuz ve çok erişilebilir şeyler. Sadece zaman ve eğitim gerektiriyor.
Önümüzdeki bölümlerde bu tip konularda sizlerin de neler yapılabileceğini daha detaylı konuşuruz. Bu videoda genel bir giriş yapmış olalım ve en temel konuyu netleştirmiş olalım:
“Girişimci vs. Sabit Maaşlı İş” arasındaki fark.
Bir sonraki videoya kadar kendinize şu soruyu sormanızı isterim:
“Konfor alanımda mutlu bir şekilde üzüm mü istiyorum, yoksa aslanlara yem olma pahasına bu kafesten çıkıp özgürlüğümü kazanmak mı istiyorum?”
Bu sorunun doğru veya yanlış bir cevabı yok. İkisinin de kendine göre kazanç ve kayıpları var. Hangisi size daha uygun? Buna biraz kafa yorun isterim.
Paralel evrendeki farklı hayatlarınızı biraz hayal edin. Hangisi için yaşam enerjiniz daha yüksek?
Konfor alanından çıkıp özgürlük seçmek isteyenlere fikirler verecek önümüzdeki videolarda bahsedeceğimiz bazı konuları listeyim:
- Freelance çalışmak ve müşteri bulmak
- Pasif gelir
- Telif geliri
- Yazarak para kazanmak
- Blog yazmak
- Video ve fotoğraf çekerek para kazanmak
- Dünyayı gezerek para kazanmak
- Yurtdışında iş bulmak
- Yurtdışında iş kurmak
- Yatırımcı olmak
- Yatırım aramak
- Sponsorluk
- Yazılımcı bulmak veya yazılım öğrenmek
Ve buna benzer daha bir çok konu var. Startup’ım Fullsepp’i kurmaya giden patikada karşıma çıkan konular bunlar.
Fullsepp kurma motivasyonumu TEDx konuşmamda anlatmıştım, ilginizi çekerse o videoya da göz atmanızı isterim.
Bu videoyu bitirmeden son bir not düşmek istiyorum:
Eğer öğrenciyseniz, startup ve girişimcilik ile ilgili konularda deneyim kazanmak istiyorsanız “Fullsepp Kampüs Temsilciliği” ne katılabilirsiniz.
Kadir Has Üniversitesi YEP ile birlikte yürüttüğümüz “Fullsepp Startup Atölyesi”ni diğer üniversitelere de yaymayı hedefliyoruz. Katılırsanız pek çok deneyim kazanabilirsiniz.
Geçen dönem neler yaptığımızla ilgili öğrenci sunumlarımıza Fullsepp Youtube kanalı üzerinden göz atabilirsiniz.
Burada bahsettiğim tüm linkleri aşağıda açıklama bölümüne koyuyorum.
Bir sonraki videoda görüşmek üzere.
Hoşçakalın