ugurr @ugurr_296

Köpeğimiz, ah afedersin sevgili okur, kahramanımız demeliydim; güneşli bir günün en karanlık bir dehlizinde, yani yüceler yücesi inşaat şirketinin ofisinde oturuyor.. Ofis dediğime bakma ey okur, derme çatma bile denemez, üç metreye varan yükseklikte duvarların içine doldurulmuş envai çeşit yapı malzemelerinden müteșekkil bir dükkanın, en görülmeyecek köşesine sonradan yapılan bir küçük odaydı bu, 'ofis'. Ofiste bir masa, ağacının menşei belirsiz, verniği kaçmış, adeta bir homeless masa. Hatta stateless.. Neyse biz dilimizi, Türkçemizi kullanmaya özen gösterelim, yazar dilini güzel kullanmaya özen gösteriyor, okurlarına bir özür borçlu olduğunu da içten içe hissediyor. Ancak bu bahsi daha sonra konuşalım, haydi şimdi kahramanımıza dönelim, masasına kurulmuş demek isterdim ama kurulmamıș, sadece kaba etini koyduğu uyduruk sandalyede kaykılarak oturuyor ve bir an önce hesap kitap işlerini halledip çıkmak istiyor. Sanki, masası sandalyesi de onun için çalışan işçilermiș gibi, yüzlerine bile bakmadan bir an evvel işini görüp çıkmak istiyor. Neden sonra kapı açılıyor ve içeriye bir müşteri giriyor. Fırıldak müteahhit, hadi kibarlık bizde kalsın ve bu kez kahramanımıza farklı bir sıfat verelim; insan sarrafı müteahhit içeri giren müşteriyi hemencecik yiyip bitiren bakışlarıyla çözüyor.. Memur, emekli ikramiyesini almış ya da atadan miras kalmış. Kredi çekmiş de olabilir, umrunda mı sanki! Umrunda olan tek şey, birazdan kahve içme rahatlığında kafalayacağı bu müşterinin elinde sıcak paranın olması. Ah memur bey, ah memur bey. Ne saf kalbin var senin. Bilseydin ki karşındaki müteahhit, hikayelere kahraman olacak kadar karakter sahibidir, hiç alış veriş yapar mıydın? Nereden bileceksin! Zaten hayat bütünüyle bir belirsizlik değil midir? İnsanoğlu hiç değişmeyen bir kesinlikten sıkıldığı kadar, belirsizlik halinden sıkılmaz. Çünkü belirsizlik hali insanı harekete geçiren bir itici güç olurken, mutlak bir kesinlik hali insanı içten içe yiyip bitiren ve enerjisini çeken bir girdaptır. Ah felsefe, ne güzel şeysin. Zihnimizi sensiz nasıl cilalardık, kim bilir... Felsefeyi filozoflara bırakıp, kahramanımıza dönelim sevgili okur. Ama bir dakika, siz de acıktınız mı? Midem kazındı sanki. Kalkıp bir mutfağa gideyim, ve dolabın kapağını açayım. Keşke açılan her kapı, bizi buzdolabı kapısı kadar mutlu etse değil mi. Tamam tamam, bu kadar felsefe yeter. Haydi afiyet bal şeker olsun. Sofranız bereketli olsun. Amin!