ugurr @ugurr_296

Biliyor musun sevgili okur, Montaigne'in yazılarını kaleme almak için çalıştığı yer, neredeyse bir orman genişliğindeki arazisi üzerine kurulu şato'sunun bir kulesi imiş. Yani hem koca orman genişliğinde arazisi, hem muhteşem doğa manzarası hem de şatosunun kendine özgü kılacağı kadar büyük bir kulesi varmış. Ah sevgili okur, bu satırların yazarı ise yalnızca zihin sarayına sahip. Zihninde ekmek bulamazsa pasta yemek için hayal eder. Hem de bol bol hayal eder. Yazar, hayal etmeyi pek bir sever. Hayal etmek, beş duyu organını tamamlar onun kanaatince. Neyse, biz yazarı da onun pek bir kıskandığı Montaigne'i de bir kenara bırakalım ve kahramanımızın ellerini ovușturarak dinlediği müşteriye, yani bizim saf kalpli memur beye kulak verelim. Memur bey, kendisine ikram edilmiş çayını yudumlamak için pek acele ediyor. Çay tabağında sıra sıra dizili kırmızı ve beyaz renkler, renk olma özellikleri sıcak suya değe değe kaçmış olsa da sırıtmıyor. Çay bardağı da Leonardo Di Caprio'nun ısınmak için karnını yarıp içine girdiği at kadar sahipsiz bir bardak. Yine de insanın içini ısıtıyor.. Memur bey, üçüncü yudumunu da aldı çayından ve 'Kemal bey..' dedi, '.. Kemal bey sizden överek bahsetti..' dedi. Müteahhit, yalnızca '.. hı hı' diye diye, otomatik kafa sallayan köpek aksesuarı gibi ruhsuz şekilde dinliyor'muș gibi yapıyordu elbette. Onun aklı, satacağı üçüncü sınıf daire için birinci sınıf bir kaporayı koparmaktaydı zira.. Kahramanımızın zihnini biliyoruz. Para, daha çok para. Peki ya memurun zihni? Sizce bir memurun zihninde kaç uğur böceği uçuşur? Ve sizce ey okur, bir uğur böceği saatte kaç kilometre hızla uçabilir? Kendisi de bir memur çocuğu olan yazar, bu sorulara hakkıyla cevap verecektir, ancak okurunun dikkatini şimdilik bir başka yöne çekmek istiyor. Dikkatli okurunun dikkatinden kaçmayan bir yöne;

Kemal Bey kim yahu!