HÜSNÜYUSUF
Düzlüğü aynı yokuşu aynı kalmıştı, Frenk tuğlalalı eski ev, güneşin dövündüğü Arnavut kaldırımı, gölgede sek sek oynayan kızlar, şu köşede Hande ile buluşmalarım, görmesin Derya diye sağa sola göz atmalarım, yaman gençliğim, kızlarla geziyor diye bağıran babamın sokağı inleten sesi annemin büluğ çağı savunmaları... Kabahat çağımdaydı, geçecekti, durulacaktım. Sezgin abilerin tek katlı evin yerine on katlı apartman yapmışlar, yanında yeşil boyalı taş ev eskinin de eskisi kalmış. On katlı apartmanın önünü süpüren bir adam göz ucuyla baktı bize. Buralarda yeni. Tanımadı beni. Kapıcısı belli ki, kapıcılı evler yapmışlar buralara. Babamın babadan kalma evine de dadanmıştır müteahhitler şimdi. Belki onun yerine de dikildi bir tane. Aha şurada, içim rahatladı sarmaşıklı duvarını görünce, olduğu gibi... Babam yaman adamdır iki daireye vermez koca yeri. Yüksek kat yaptılar mı denizi de görür bizim buralar. Çok lüks semt olacak buralar derdi Halime Abla. Gitti mi oturuyor mu hala annemin can komşusu. Baktım beş katlı apartmanın ikinci katına. Şimdi güneş alıyor balkonu akşama çıkar oturur o. Masası, sandalyesi duruyor sanki orada. Tavandan sallanan yedi filli şıngırtılı şey, ne zaman gitsem onlara kızı Gülcan bir kahve yapardı beni balkona da oturturdu ki mahallenin tüm kızlarına havası olsun. Şişmancaydı, benden dört beş yaş büyük. Güzel belki ablam gibiydi ama. Otururken sandalyeye kafama değerdi o şıngırtılı şey. Çıkarın derdim, sen beni al çıkararırım derdi. Eğlenme oğlanla diye kızardı Halime Abla. Ciddiydi oysa Gülcan. Daha on dördümde iken ben memelerini göstermişti bana. Biraz edepsizdi demek. O zamanlar çok utanmıştım. Sonra konuşmadık bunu hiç bir daha da bir yerini göstermedi bana öyle aleni. Ne görünüyorsa üstünden başından. Evlendi belki. Ne bileyim?
Başında yazması ile bir kadın ilişti Halime Ablanın dairesinin alt katının penceresinde gözüme. O bana baktı ben ona baktım. Tanımadım. Kiracı oturur evvelden beri orada. Eskiden üç sene kadar bir pavyon şarkıcısı oturmuştu orada. Adı Bahar'dı. Çiğ sarı boyalı saçları, dar taytları. Ona da çok gittim ben. Halime Abla'nın alt katında sabahladım, ezandan evvel çıktım evden. Ezana mahallenin yaşlı amcaları kalkar da beni görür diye cami şu sokağın hemen başında, babam dünyanın parasını aldılar bitiremedi hırsızlar derdi. Kızardı. Babam her şeye çok kızardı. Annem... Papatya çayı sakinleştirir diye duymuş da bir gün hatırladıkça ağlayasım gelir. Şairin de dediği gibi ağlayamam erkeklik var serde. Siyah çaya düşkündür babam beni bu oyuncaklarla oyalıyorsun diye bir tokat vurmuştu annemin eline çay eteğine oradan bacağına ah ne yanmış gözlerinden tomur tomur yaşlar dökülmüştü. Döverdi babam annemi. Elimin kenarıyla derdi, essahtan vurmadım ya. Essahı yalanı yoktu ya öyle inanırdık biz de. Beni de dövmüşlüğü vardır da ablama ona pek ilişmezdi. Uslu kızdı. Söz dinleyen babadan korkan. Yirmisinde evlendirdiler onu. Gelin giderken ne ağladık. O zaman da vardı serde erkeklik de ağlamıştım işte.
"Susadım ben."
Vapurdan indik ineli ilk kez konuştu bizimki. Eskiden bakkal vardı Nehir Apartmanının altında ben hapse girmeden önce kapattılar. Olsaydı alırdık oradan bir su. Yerine ganyan açmışlardı. Şimdi incik boncuk dükkanı olmuş. Adı da Gülcan tuhafiye.
" Gel. "dedim sana şuradan su isteyelim. Ne bulacağımı bilmeden girdim tuhafiyeden içeri. Saçları hep aynı kıvırcık. Kendince boyamış dipleri siyah siyah. O bana baktı ben ona. Yüz vermezse çıkarım içeriden dedim. Bilemiyorsun hapse girdin diye insanlar senden vebalıymışsın gibi kaçacak sanıyorsun. Gözleri doldu Gülcan'ın. Adım atamadım bir daha.
Yine de emin olamadım ondan.
"Lan Brad Pitt." dedi. Hep böyle derdi. Sarışın sayılmam aslında ben kumral adamımdır. Gülcanlar ailecek kara yağız olduklarından sarışın bulurdu beni. "Ne özlemişim lan seni." Sarıldı bana. İnsan böyle zamanlarda duygusal oluyor. Boğazımda bir yumru ile sarıldım ben de ona. Ne zaman çıktığımı sordu. Birkaç saat önce ise yanımdaki kızı ne ara bulmuştum. Ona da ablam diye hitap etti. İki tabure verdi bize. Çayı tazeymiş. Babama gitmeyi ertelemek uğruna içelim çay dedim önce şu kıza bir su ver.
"Sen gittiğin her yerde kız mı buluyon oğlum?" üç çay ile döndü. Üçünü koyduğu tepsiye bir bardak da su koymuş.
"Bir arkadaşım. Öyle anladığın gibi değil." dedim. Boş ver der gibi salladı elini suyunu içerken bir arkadaşım.
"Sizinkilerin haberi var mıydı çıkacağından?"
"Ablama üç dört ay önce telefonda söylemiştim. Unutmuştur. Bir daha da aramadım. Telefon etmek öyle kolay değildi zaten." Başını salladı defalarca içeri girmiş çıkmış insanlara has ben bilirim havasıyla. "Siz görüşüyor musunuz?"
"Eskisi gibi değil. Annem Yıldız teyze öldükten sonra baban dul annem dul adları çıkar diye gidip gelmedi pek. Mehmet Amca da çok geçmedi evlendi biliyorsun."
Bilmiyordum. Anladı bilmediğimi. Çayına hemen şeker attı iki tane. Daha bir kilo almış Gülcan, etine dolmuş, o gözüme soktuğu memeleri bluzundan fırlayacak gibi bakıp durdular bana.
" Gençten bir hanım. Üçüncü kocasıymış Mehmet Amca. Ben bir tane bulamadım milleti görüyon mu? Bir de bana azgın derler." Güldü kendine. Kibarlık olsun diye tebessüm ettim. "Çocukları var eski kocadan gelir giderler baban mangal yapar bahçede kokar tüm sokak. Ablan da gelir zaman zaman da işte. Geçenlerde aradı beni babama ulaşamıyorum Gülcan başına bir iş mi geldi bak gözünü seveyim. Sizinkiler Uludağ'a kayağa gittiler dedim. Geçenlerde dediysem kışın işte. Zaman çok hızlı. Baban öyle işte canım, genç hatunla... Yıldız Abla' yla ilgili de olmadık dedikodular çıkardılar. Ben inanmadım. Ayol bizim Yıldız Abla. Kadını bebekliğimden bilirim. İşte neymiş de o adam dostuymuş. Yıllar önce varmış zaten da hatta sen de onun oğluymuşsun. Sıkıntıyla nefes aldım. Bir klima yaktırır insan o kadar iş kadını olmuş mekan yapmış. Çayıma dokunmadan kalktım.
" Şimal burada otursun da ben bir babama bakıp geleyim."Gideceğimden endişeli baktı gözlerime. Sanki onu cami avlusuna bırakmışım o da kundakta bebeymiş gibi." Çok sürmez. Gidip görüp geleceğim." Onay vermesini bekledim garip oluşuna aldırmadan. Başını sallayınca da rahatladım. Çiçeği bıraktım Gülcan'ın yazar kasalı masasına ve çıktım peşimden geldi Gülcan.
"Burada kalmayacak mısın şimdi sen?"
"Yok, babamı ablamı göreyim bir yer ayarlayacağım kendime."
"Bize gel bugün." Olur mu öyle der gibi baktım. "Vallahi ya, anneme diyeyim yemek hazırlasın. Yabancı mıyız biz be, aşk olsun. Bir yatak veremeyecek miyiz sana?"
"Burada kalamam Gülcan anla beni."
"Bir gece oğlum. Korkma kapatmam yapmam seni. Anneme kuru dolma yaptırayım en sevdiğinden etli ayşekadın. Ha? Tamam desene oğlum yalvarayım mı?"
"Kızcağızı bırakamam ki, gidecek yeri yok."
Açık kapıdan görünüyordu sureti. Bir an baktı bana sanki duydu beni. Gülümsedi. Yalnız olmadığımı hissetmek ne bileyim bunca sene vicdanın ve sen yaşamışken hayatı...
"O da gelsin. Madem mühim bir arkadaşın."
"Dur şimdi söz vermeyeyim."
Oysa günah çıkarmak isterdim karşılarına geçip. Kendimi anlatmak beni bilene. İçimdeki ağrıdan sızıdan dert yanmak. Aman iflah olmam deyip acındırmak. İnsani hisler bunlar birileri rahatlatıcı laflar etsin sana sen düşüncesizce anlat, haykır, zırla...
"Yemek yaptıracağım. Annem duyarsa zaten küser. Adam gibi söz ver."
"O zaman kalsın burada Şimal. Ben bir de ablama gideyim dönüşte çıkarız yukarı."
"Koçum benim."
Vurdu sırtıma. Koşulsuz sevmekti Gülcan'ınki. Bağrına basmak. Ne olursa olsun unutmamak. Zor bulunan türden.
Henüz hiç yorum yapılmamış.