Bu yazıyı geleneksel eğitim sistemleri içerisinde kendini aramayı dert edinmiş ve “daha iyi” olanın nasıl olacağı konusunda düşünceler içerisinde olan bir üniversite öğrencisi olarak yazıyorum.
Bahsetmek istediklerimi, Dr. Erhan Erkut’un kaleme aldığı “Sistem Çaresiz Eğitim Sizde” kitabı, yine Erhan Erkut’un öncülük ettiği YetGen (Yetkin Gençler 21. Yüzyıl Yetkinlikleri Geliştirme ve Farkındalık Programı) ve doğal olarak kendi araştırma, okuma, düşünme ve tecrübe ettiklerim ışığında yansıtıyorum.
-
Eğitim kavramının insan hayatına girişi çok eskiye dayanıyor.
Ateşi kullanmaya 300 bin yıl önce başlayan insan, dil kullanımına ise 70 bin yıl önce başladı. Dolayısıyla insanlık tarihinin çok büyük bir bölümünde eğitim “dilsiz”di, yani öğrenmek için iki alternatif vardı: 1) Başkalarını (özellikle büyükleri) izlemek 2) Deneme-yanılma.
Hayatta kalabilmek için öğrenmek zorundaydılar. Bunların çoğu da fiziksel aktivitelerdi. Öğrenmek ve problemlere yaratıcı çözümler bulmak yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Yani yaratıcılık ve öğrenme insanı var eden şeydi.
Tarım devrimiyle birlikte insanlar topraktan maksimumum verimi alabilmek için tarım alanlarına yakın olacak şekilde yerleşik hayata geçiş yaptılar. Yerleşik hayata geçen insanın da tüm alışkanlıkları değişti. Alım-satım, güvenlik, hiyerarşik düzen, devlet, yazı, para, hukuk, organize din ve eğitim... Bu devrim beraberinde -özellikle eğitimde- olumlu ve olumsuz değişiklikleri de getirecekti tabii ki.
Tarım devriminde çocuklar, erkenden ebeveyn ve diğer büyüklerine tarlada ve ev işlerinde yardım ediyorlardı. Bu beceriler de, tarım toplumu içerisinde bir insanın hayatta kalması ve yaşamını devam ettirebilmesi için yeterliydi. Başka herhangi bir yetkinliğe, yaratıcılığa, harekete ihtiyaç duymuyordu. Bu durum çocukların avcı/toplayıcı yaşamdaki yaratıcı becerilerini ve bu becerilere gereksinimlerini yavaş yavaş öldürdü.
Bireysel mülkiyet kavramı toplumdaki hiyerarşinin oluşmasını sağlıyordu. Hiyerarşik düzen, alt tabakanın üst tabakaya hizmet etmesini gerekli kılıyordu. Çocuklara da bu öğretildi. “Kendinden yukarıdakilere hizmet etmeli ve hürmet göstermelisin.”
Ortaçağ sonrası Aydınlanma Dönemi ve Sanayi Devrimi de durumu pek değiştirmedi. Yeni düzen alt sınıf ve çocukları tarladan fabrikalara taşıdı. Daha havasız, daha sağlıksız bir yere... Bu durum da çocukların yaratıcılıklarına ekstra hiçbir şey katmadı. Sadece itaat kültürünü yaygınlaştırdı.
Peki eğitim tüm bu yaşananların neresinde yer alıyordu?
Sistemin daha verimli şekilde devam etmesi için daha fazla insanı daha sistematik şekilde yetiştirmek gerekiyordu. Bunun için düzenlenmiş eğitim sistemi iyi bir fikirdi.
Protestanlar kutsal kitaplarını daha fazla kişiye okutmak istiyordu. Bunu yapabilmek için okuma becerisi gerekliydi. Bunun için düzenlenmiş eğitim sistemi iyi bir fikirdi.
Endüstri patronları fabrikalara daha iyi işçiler yetiştirmek istiyordu. Bunun için düzenlenmiş eğitim iyi bir fikirdi.
Devlet yöneticileri vatanına bağlı geleceğin askerlerini yetiştirmek istiyordu. Bunun için düzenlenmiş eğitim iyi bir fikirdi.
Otoriteler için birçok şeyi birçok insana telkin etmenin harika bir yoluydu eğitim.
Tabii ki bu düzenin olumlu tarafları da oldu fakat bu düzende herkesin aynı yolu izlemesi gerekiyordu. Bunun için insani bazı özelliklerimizi törpülememiz gerekiyordu ve hala da törpülüyoruz.
Hala çocukların öğrenecekleri şeye kendileri büyük ölçüde karar veremiyor ve otoriteler genellemeler yaparak buna karar veriyor.
Osmanlı Dönemi’nde eğitimin geri kalmasının nedenlerinden bazıları da, Rönesans’ı takip edememiş olması ve Batı modelli eğitim kurumlarına ulema ve halkın tepki göstermesi... Çabalar olmuş, denemeler olmuş ancak her zaman bir sebepten ilerlemenin önü kesilmiş. Olumlu olabilecek hamleler de kaynak eksikliği ya da tepkilerden devam edememiş. Hala olumsuz hamlelerin yapıldığını ve yanlış adımların atıldığını görüyoruz. Hatta bizzat yaşıyoruz.
Genel anlamda bakacak olursak dünya geliştikçe çocukların yaratıcı tarafları törpülenmiş, yenilikler ile ilgilenmek yerine sisteme hizmetkar vatandaşlar olması amaçlanmış. 2.5 milyon yıllık insanlık tarihinin neredeyse tümünde çocuklar yaparak, gözlemleyerek ve oynayarak öğrenmiş. İnsan zaten öğrenmeye sürekli devam eden bir canlı fakat bunun yöntemi ezberlemek, sınav olmak, müdür kontrolünde olmak ve dayatılmaya maruz bırakmak değil. Çünkü biz 2.5 milyon yıllık tarihin sadece son 200 yılında böyle bir düzen içerisindeyiz. İçimizde böyle bir sistem ile öğrenmek yok.
Fakat gelecek dönemlere gerçekçi iyimser bir şekilde bakıyorum. Teknolojinin gelişmesi, farkındalıkların artması ve düzenin alarm vermesi ile birlikte düzen yavaş yavaş ya da hızlı hızlı değişecek. Değişmeye de başladı.
Öğretmenlerin bir sınıf içinde öğrencilere dersi anlattığı ve sürekli tekrarlar ile ezberlemenin sağlanmasının amaçlandığı tek tipleştirme ve standardizasyonun temel alındığı “fabrika modeli okullar son 200 yılda değişen ve hızlanması da giderek artan dünya için gereksinimleri karşılayamaz hale geldi ve sistem çatlak vermeye başladı.
Eğitime yeterli yatırımı yapamayan ve akılcı hareket edemeyen ülkeler okuduğunu anlamada, analitik süreçlerde ve günümüz dünyasının getirdiği teknoloji ortamı içerisinde problemleri çözme becerilerinde sınıfta kaldı.
Eğitim sisteminin tek yol olduğu algısının oluşturulması, kaynak yetersizliği, ideolojiler, ölçüm kabiliyeti düşük sınavlar ve çağa ayak uyduramayan, katı ve kalıplaşmış üniversitelerin varlığı o yerdeki “öğrenme ve eğitim” kavramlarına zarar veriyor.
Son yıllarda değişim hızı o kadar arttı ki buna yetişmek geleneksel eğitim kurumları için çok zor bir hale geldi. Öğrenci sayıları arttı, İngilizce temelli eğitim küreselleşti, özelleşme hızlanarak arttı, bilgi miktarı arttı ve bilgiye ulaşım kolaylaştı... Bu bilgi patlamasından doğru ve gerekli bilgileri seçememek, her ülkenin öğrenim kurumlarına ayıracağı bütçenin dengesizliği, fırsat eşitsizliği, teknolojiye ayak uyduramamak, Z kuşağını anlayamamak, pandemi ile birlikte dijitalde var olmanın gerekliliğini yeni yeni anlamak... Bunlar sistemin gelişmesi veya değişmesi gerektiğini açık bir şekilde gösteriyor.
“Sistem Çaresiz Eğitim Sizde” kitabında Erhan Erkut eğitimde 10 alanda devrim niteliğinde değişimlerin olacağını öngördüğünü söylüyor. 1) İçerik yerine yetkinliklere vurgu 2) Gerçek yaşama yakın eğitim 3) Uluslararasılaşmış eğitim 4) Girişimci yetiştirme odağı 5) Bireyselleştirilmiş programlar 6) Yapay zeka ile eğitim 7) MOOC (massive open online courses), hibrit, tersyüz ve XR 8) Diplomalar yerine rozetler (veya sertifikalar) 9) Programların parçalanması 10) Zamanın akışkanlaşması (zamansal standardizasyonun azalması ve akademik takvim planlamalarının daha esnek olması)
Eğitimin geleceği; standardizasyondan uzak müfredatta, sürede ve metotta bireyselleşmenin teknoloji kullanılarak tasarlanması ve uygulanması gibi gözüküyor. Halihazırda bizim maruz kaldığımız sistem bundan epey uzak. Ayrıca çağın gerektirdiği yetkinlikleri kazandırma konusunda da epey zayıf kalıyor. Hem de çok temel becerilerde.
Hedef koyma, zaman yönetme, planlama, İngilizce, iletişim, sunum teknikleri, grup çalışması, analiz ve sentez kabiliyeti, problem çözme gibi yetkinliklerden yoksun kalan bireyler geliyor her yıl üniversitelere.
Tabii ki son yıllarda değişime öncü olan kuruluşlar da var ve sayısı git gide artacak gibi gözüküyor. Bizim de kendimizin ve çevremizin geleceği için yenilikçi, kutunun dışında düşünen eğitim öncülerini araştırmamız ve takip etmemiz gerekiyor. Liyakat, özgürlükler, otonomi, finansman, eğitim ve araştırmanın kalitesi gibi uzayıp giden konularda büyük eksiklikler yaşayan eğitim kurumlarının ne yeterli öğretimi vermesini ne de bizi geleceğe hazırlamasını bekleyebiliriz.
Tabii ki üniversitenin bize kattığı şeyler de vardı. Burada bizim sorgulayıcı ve gözlemci olmamızın çok kritik olduğunu düşünüyorum. Bize gerçekten faydalı olacağını düşündüklerimizi alabiliri. İlgi alanlarımızı keşfetmek için insanlardan, derslerden ve kulüplerden faydalanabiliriz. Sosyalleşme için iyi bir ortam hazırlayabiliriz kendimize. Mantıksız ve gereksiz olduğunu düşündüklerimizi de sünger gibi çekmek zorunda değiliz. Bunu bilmeliyiz ve arayış içinde olmalıyız.
Bu yüzden bizim eğitimde fark yaratan kişi ve kurumları desteklememiz ve kendi yolumuzu yenilikçi yöntemler ile inşa etmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Kendi müfredatımızı kendimizi tanıyarak kendimiz oluşturmamız gerekiyor. Gelecekte var olmak için ve kendimizi keşfetme yolculuğumuz için bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
“Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.”
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Uçak seyahatleri ve hafta sonu tatilleri için kabin boy seyahat arkadaşınız. Eşyalarınızı çift fermuarlı bölmeye doldurun ve uzayabilen sap sayesinde terminalde rahatça ilerleyin.