Aylak Adam İnceleme
Yusuf Atılgan’ın 1959 yılında yayımlanan Aylak Adam kitabı onun basılan ilk romanıdır. Bu ilk romanıyla beraber modern Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur. Bu romanda, Aylak Adam’ın iç dünyası ve dünyaya bakış açısıyla birlikte bir yılına ortak oluyoruz. İsmini sorarsanız bilmiyoruz, sadece C ile başladığını biliyoruz. Bu şaşılacak şey değil, yazar bize ismin aslında hiçbir şey ifade etmediğini fakat bizim her zaman önce bunu sormakta ısrarcı olduğumuzu ve de ismini öğrenmekle bir insanı tanıdığımızı varsaymanın ona ne kadar yanlış geldiğini göstermiş.
‘’Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor. (Sustu. Bir sigara yaktı) Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: Sigara içtiğimi. İşte bir başkası: Bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda sen diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. Ne dersin(iz)?
- Galiba sizi anlıyorum.
- Yanılıyorsun. Siz anlanamaz, sen anlanır. Bazı kitaplarda sizi seviyorum u okuyunca gülerim. Sanki siz sevilirmiş! Sen sevilir, değil mi?
- Seni anlıyorum. ‘’
Bu ataerkil toplumda kendine yer bulamamış, garip, huysuz, biri olmuş. Boş gezmiş, dolanmış ve hep aramış. Bir dönem yazı yazmayı bir dönem resim çizmeyi deniyor ama olmuyor. Başkaları için bir mirasyedi olarak tanımlanıyor yalnızca, boş gezenin boş kalfası. İnsanlar aylaklığı gerçekten de yanlış mı bulurlar yoksa kendileri erişemediği için mi yanlış bulurlar? Onu en yakından tanımış ve hikayesini öğrenmiş Ayşe bile, ‘hep aylak olmasından böyle’ diye düşünebiliyor. Oysa insan çalışınca, başını kaşıyacak vakti olmadığında içindeki boşluğu kapatabilir mi? Ancak boşluğu görmezden gelebilir. Babası ona meşgalenin en iyi avunma yöntemi olduğunu söylemiş, avunma ihtiyacına sebep olan yine babasıyken onun tavsiyelerini önemsememesini normal karşılıyorum. Hele de babası gibi olmaktan korkan biri için. Babası kadınları yalnızca cinsiyetleriyle görmüş biri, birçok kadını, teyzesini bile. C., teyzesinin bu işte suçu olsa bile onu hep affettiğini söylüyor. Çünkü teyzesi, babasının aksine ona bu hayatta sevgiyi tek hissettiren kişi. C.nin, çocukluğunda yaşattığı tüm travmaları hala içinde yaşattığını ve onlardan kurtulamadığını görüyoruz. Başından beri korktuğunda kulağını kaşıması veya bacaklardan korkmasını bir takıntıdan ibaret sanırken aslında hepsinin altında yatan travmatik bir sebep olduğunu anlıyoruz.
Güler, Ayşe, şaşı gözlü eskort kadın… hepsinde umduğu şey gerçek sevgiyi bulabilmekti. Onu bulmak ve birlikte iki kişilik toplumlarını kurmaktı. Fakat ne yazık ki en özel anlarında bile ‘diğer toplum’ ikisinin arasına girmeyi başarıyordu.
“Önemli olan pencereden bakıp bakmadıkları değil, onun dudaklarına yaklaştığı zaman bunu düşünebilmesiydi. Yoksa kişi, dışarıdakilerden hiç mi kurtulamayacaktı?”
Güler, Ayşe, şaşı gözlü eskort kadın derken romanın sonunda fakat aslında en başından beri orada var olan B. karakteri çıkar karşısına mavi gözleriyle. Güler’le birlikte yürüyen o iki kadından biri ve Güler’in mektuplarında gördüğümüz B. Herkesten farklı olan ve onun için yaratılmış olduğunu bildiği kişidir işte. Onun peşinden gitseydi hikayenin burada biteceğini söylemişti bize, ta en başında. Bu sefer sonunda ise onun peşinden gider hayatı boyunca aradığı şeye ulaşmak umuduyla. Ama bu alaycı düzen ona yine yapacağını yapar, B. kalabalığa karışır gider. Aylak Adam boynunu eğer kaderine karşı ve tamamlanamamış hikayesi burada biter.
Yusuf Atılgan, okurken başta garipsediğim bir teknikle yazmış bu romanı. Bir teknik derken aslında mektup, günlük, bilinç akışı, diyalog gibi pek çok tekniğin bir arada kullanılmış olmasından bahsediyorum. Başta yadırgasam da sonra bu çeşitlilik hoşuma gitti diyebilirim. Bu sayede karakterleri hem dışarıdan bir gözle diyaloglarıyla gözlemleme hem de en samimi duygularını yazdıkları günlüklerde anlama şansımız oluyor. Bir anti-kahraman olan Aylak Adam’ın dünyaya bakış açısıyla, alışılagelmedik düşünceleriyle ve yer yer toplumsal eleştirileriyle derin bir kitaptı. Sadece kitabı okurken değil, sonrasında günün herhangi bir anında C.’nin size kendini ansızın hatırlatabilir, hiç şaşırmayın.