Bir ağaç kaç yıl yaşar?
Şeftali ağacı otuz yıl yaşıyor. Vişne kırk, ayva elli yıl meyve veriyor. Kiraz altmış yıl, kavak, söğüt, fındık yüz yıldan iki yüz yıla kadar yaşayabiliyor. Armut üç yüz yıl yaşarken ceviz beş yüz yıl, zeytin, ıhlamur, meşe, kayın, çınar, sedir, köknar, bin yıla kadar ayakta kalabiliyor.
Bir yılbaşı ağacı en fazla üç hafta yaşıyor. Yaşamıyor aslında ayakta kalıyor. Ayakta kalıyor dediysem mecazi anlamda tabi ki onu sabit tutacak bir kökü yok, bağlı olduğu aparata tutunarak evin bir köşesinde -laminant parkenin üzerinde ya da halıda- öylece bekliyor. Bir çam ağacı kendi haline bırakılırsa yüz yıldan bin yıla kadar yaşayabiliyor. Ama onu kesip eve getirirseniz dediğim gibi en fazla üç hafta dayanıyor.
Neden çam ağacı süslüyoruz? Neden evimizin ortasına bir ağaç dikip onu bir iki hafta misafir ediyoruz? Ve neden bunu Aralık ayının son haftalarında yapıyoruz? Yılbaşı ağacı kültürü -ihtiyacı- nereden geliyor -ki bu bir ihtiyaç mı- ? bunlar hep sorular
Çocuklarımıza ecnebi adetlerini öğretmeyin, gavur icatlarını ülkemize sokmayın gibi iğrenç ırkçı ve aşırı dinci bir tavırla sormuyorum tabi ki. Çok basit bir şekilde yapılan eylemde nedensellik arıyorum, -konuya öyle yaklaşıyorum... ve sadece Hristiyan olmayıp bu eylemi yapanlara değil, Hristiyan olup yapanlara da soruyorum...
Neden?
Öncelikle bu ağaç süsleme geleneği Hristiyanlara özgü bir adet değil onu söyleyelim. Günümüz kullanımında nasıl ortaya çıktığıyla ilgili kesin bir bilgi yok ama bir çok kültürde görünen bu gelenek tüm dinlerin atası sayılan paganizme kadar uzanıyor. Pagan yani doğa dinleri çok tanrılı dinlerdir ve insan eliyle yapılan ibadethaneleri olmaz. Doğa ve doğanın gücüne inanan insanlar herhangi bir özel alan, bir mabet aramadan istedikleri yerde ibadet ederler. Nehirler, ağaçlar, dağlar onların ibadetleri için aracı olur, ağacın bir çok türü onların inancında kutsal sayılır.
Doğa dinlerindeki ağaç süsleme geleneği -ki bu çoğu zaman çam ağacı olmuş- kötü ruhların bertaraf edilmesi, aile bütünlüğünün korunması, hastalıkların uzak tutulması için yapılırmış. Şamanizm'e inanan Orta Asya Türklerinde de ağaç kutsal sayılırmış. Ağaçlara meyveler, kurbanlar sunar, kemik parçaları falan asarlarmış. Aslında çam ağacı bir çok kültürde tapılacak kadar sevilip sayılmış. Zorlu kış şartlarında yapraklarını dökmeden dimdik durması insanların saygıyla karşıladıkları bir özellik olmuş ve onu ölümsüz olarak adlandırmışlar. Akıl yürütecek olursanız, kuzey yarım kürede uzun süre kış mevsimi yaşayan coğrafyada şekillenen kültürlerde dikkat çeken bir ağaç ararsanız bu ancak yaprağını dökmeyen çam ağacı olur.
Paganizm, İbrahimî dinleri etkilemiş, bir çok pagan ibadeti kendisinden sonra gelen bu dinlerle yaşamaya devam etmiş. Çoğu inanç eylemi şekil değiştirmiş, evirilerek başka bir boyutta sürmüş. Bazısı da olduğu gibi kalmış sadece amacı değişmiş. -Paganizm kelimesi Hristiyanlığın ilk dönemlerinde yakıştırılmış genel bir tanımlamadır. Pagan dinler kendilerine böyle bir isimlendirme koymamışlardır. Pagan kelime anlamı Latince pagus'tan türetilmiş, köylü, taşralı, Hristiyan olmayan, çok tanrılı, kafir anlamlarına gelmektedir. Ben paganizm dediğimde tüm doğa dinlerini kastediyorum.
Doğada ağacı süsleyen ve buna cevap veren, yani gerçekten inanarak yapan -bu eylemin kendilerini ve ailesini kutsadığını düşünen- insanlar evirilmişler ve bir çok dinsel öğretiyle donanmışlar. İçinde yaşadığı şehirler büyümüş, topraktan taşa, taştan betona geçmiş, ağaçlar için çok yer kalmamış ama insandaki bu dürtü devam etmiş. Ağacın kendilerine verdiği varoluşsal etki. Doğanın içerisinde yer alan tüm dinsel farklılıklarda ağacın kutsallığı bir şekilde yer bulmuş kendisine. bu arada yaşadığımız coğrafyada da ağaçlara bez-çaput bağlayarak dilek tutan insanlar halen var. bu geleneğin de aynı zaman'dan ve mantık'tan günümüze geldiği çok belli.
neyse...
Doğadan ayrılan insan, betondan ve demirden şehirlerde yaşarken doğada olması ve bulunduğu yerde süslemesi (kutsaması) gereken ağacı, çoktan terk ettiği doğaya istediği zaman gidemediği-ulaşamadığı (ve aynı zamanda tamamen egoist duygularla onu elde etmek) için var olduğu ve olması gereken yerden koparıp evinin ortasına getirmiş. Her şeyi satın almaya alışmış olan insan, ağacı da satın alarak ayağına getirir olmuş. Canlısını bulamadıysa taklidini yaptırmış. İnandığı değerler laçkalaşmış ve tuhaf bir geleneğe dönüşmüş; hafızasından kopuk, nedensiz bir geleneğe...
Ben tam da bu yüzden sinir oluyorum bu geleneğe... Nedensizlik! Çaba sarf ederek yaptığın bir şeyi neden yaptığını bilmeden yapmak beni deli ediyor! Birini çok seversiniz ama neden sevdiğinizi bilemezsiniz. Bu bilinçaltınızda öylece yerleşmiş bir olgu olarak kalır.
Şöyle söyleyebilirsiniz; "Her yaptığımız eylemin nedenini bilmemize gerek yok". Doğru! Bizi mutlu eden şeyleri de bir neden aramadan yapabiliriz ki çoğu keyifli eylem böyledir zaten; yüzmek, bisiklet sürmek gibi. Tam olarak neden yaptığımızı bilemeyiz ama bize keyif verir. Bunu iyi biliriz. Ama verilen bu örneklerde insan fiziksel ve zihinsel olarak aktiftir. Diğerinde ise pasif...
Tabi bu eylem evinize dekoratif bir sehpa yaptırmak gibi bir şey değil. Ya da duvarınıza astığınız bir resim gibi de değil. Bu sadece, geleneksel bir güdü ile 'belki de tam olarak hoşunuza gitmeyerek' yaptığınız/yapmakta olduğunuz, nedensiz bir eylem. Bir eşyayı satın alıp evinize koyabilirsiniz. Çok kullanmasanız, ihtiyacınız olmasa bile, sırf estetik olduğu için, sizi hoş hissettirdiği için evinizde yer ayırabilirsiniz. zigon
Ben bu gibi durumlarda çocuk gözüyle durumu kavramaya çalışıyorum. Bizler yaptığımız ya da yapmak istediğimiz eylemlerimizi kontrol edip mantıksal olarak yanlış olduğunu bilsek bile yapmaya devam ederek bu yaptığımız eylemin olumlu olumsuz tüm sonuçlarının bilincinde olabiliriz -sigara içmek gibi- Ama çocuklar bunu bilemezler ve gördükleri çoğu şeyi "zaten yapılması gereken eylemler" olduklarını düşünürler. bir çok kötü alışkanlık da bu şekilde yayılır zaten tehlikeli yanı bu. eril dil ile gelişen eylemler gibi
-Anne! Neden ağaç süslüyoruz?
-Hımm... Çünkü... Bak yavrum biz bazı eylemlerimizi bilinçsizce yaparız, bu da onlardan biri.
-Baba! Neden ağaç süslüyoruz?
-Hımm... Biz bunu yapıyoruz çünkü Amerikalılar da yapıyor. Bunu kimse kabullenmez ama esasen durum budur bence. Amerikalı olması şart değil tabi ki Alman ya da İngiliz de olabilir. Televizyonda görmesi yeterli. Global kültür diye bir şey var ve ona uyum sağlamak çok kolay ve konforlu...
Bir çocuk "neden ağaç süslüyoruz baba/anne?" diye sorsa mantıklı bir cevabınız olmalı. Cevabınızın mantıksal açıklaması belki 'batıl' olabilir ama kesinlikle kendi nedenselliğinizle bağlantılı olmalı. Mesela İslam coğrafyasında kurban bayramında bir çocuk "neden hayvanları öldürüyoruz" dediğinde "çünkü inandığımız Tanrı bunu yapmamızı söylüyor" diyebilirsiniz ve bunun mantıksal açılımını çocuk inancı doğrultusunda pekala yapabilir. Çocuk "böyle bir dine inanmak istemiyorum" diyerek bu geleneği reddedebilir de... Ama sebebini bu şekilde açıklayarak, sorumluluğu zaten sizde olmayan bir alışkanlığı olduğu haliyle anlatmış oluyorsunuz. Nedeni ne kadar sizin inancınıza uymasa ve yapılan eylem tanımlamanıza göre vahşet içeriyor olsa da kişinin inandığı sistem doğrultusunda bir mantık söz konusudur. Yine aynı şekilde Yahudilerin ağlama duvarında gözyaşı dökmeleri gibi. Ya da hem Yahudi hem Müslümanların erkek çocuklarını sünnet etmeleri gibi.
Ağaç süslemek bir çocuk için tamamen oyun. Ağaç değil de evde olan herhangi bir şeyi süslemek de onlar için eğlenceli bir etkinlik olacaktır. Sizin yapmanız gereken, onlar için iyi ve doğru olanı ayıklamak ve kendi yaşam kültürünüzü, bu her şeyi metalaştıran kapital düzenden olabildiğince sıyırmaktır bence.
AVM'ler en büyük yılbaşı ağacını kim dikecek yarışına girmiş. Televizyonlarda çam ağaçlı introlar, efektler yapılıyor. Milli piyangodan tutun da köşedeki bakkal amcaya kadar hepsinde bir çam ağacı imgesi var.
Ağaç kesmeyenler, ya da kesilmiş bir ağaç satın almayanlar da diyor ki; kesmiyoruz efendi, canlı ağaç değil bu, gerçek değil yapma ağaç bu. Aman ne mantıklı bir şeymiş. Senin gidip ağaç kesemeyeceğin -kesmemen de lazım ya hani- belli bir şey. Ee ne yapacaksın gidip satın alacaksın. Sırf başkaları yapıyor diye.
Evin ortasında hiç bir işe yaramayan kitsch bir şey koymak yerine, doğanın içine gidip bir ağaç dikmek, yada bir tohumu ekip sulamak daha hoş değil mi? Sen hangi ağaç nerede, nasıl yetişir bilmeden, doğanın kendisini dinlemeden, bu büyük ekosistemde ağacın kapladığı önemi anlamadan/anlatmadan evin salonuna "Made in China" yazan yeşil bir plastik getiriyorsun ve çocuklarını mutlu ettiğin için seviniyorsun. Mutlu olunması gereken şeyleri söylemeden, doğru olanı, etik olanı araştırıp zihninden geçirmeden, onların tüketim toplumundan öğrendikleri tabiri caizse mutluluk reçetesinin -özentisinin- ilacını getiriyorsun. tebrikler çağdaş
Küresel ısınma almış başını gitmiş. Buzulların yarısından çoğu erimiş. Daha az plastik tüketmek yerine gereksiz koca bir plastik ağacı satın alıyorsun. Markette plastik poşet kullanmadığın için de gurur duyuyorsun kendinle.
Şüphesiz ki bu kapitalizm denen oportünist mantık tüm dini ve kültürel inanışların maddesel getiri kollarını eline almış istediği gibi oynayıp insanları yönlendirmekte. Ağaç süsleme, kırmızı don giyme, hindi kesme gibi şeyleri canhıraş bir şekilde gözümüze sokarak bize satın aldırıyor. bizi fişekliyor
Artık neyi neden yaptığımızın bir önemi yok. Bir başkasında görülen bir eylem aynen tekrarlanıyor. Bu refleks haline gelmiş durumda. Beş yıldızlı bir otelde yapılan tatil, ünlülerin -çekici- yaşam tarzıyla hedef haline getiriliyor. Aslında hiç akla gelmeyen, istenmeyen bir iş başkasında -çekici- göründüğü için arzulanıyor ve amaç haline geliyor.
ortaya karışık
belki de siz haklısınız bilemiyorum. çocukken ben de özenmiştim (özellikle 'evde tek başına' filmini izledikten sonra) ve çam ağacı süslemek istemiştim ama babam "öyle saçma şeylere gerek yok, ağaç yerinde güzel" demişti. belki ben yaşayamadığım için şimdi bok atıyorum. bu da olabilir...
iyi bakın kendinize
Henüz hiç yorum yapılmamış.