Öfke
Geceleri denize yansıyan ışıkları izlemek hep hoşuma gitmiştir. Binbir çeşit
ışığın yansımasına bakıyorum tam şu anda. Çok güzel görünüyor her şey. Yine öfkeyle, düşünülmeden söylenen cümlelerimin ağırlığından kaçıp geldim buraya. Kendime kızacağım ama manzara nasıl güzel...
Defalarca yaptım bunu ve artık hissizleşiyorum galiba. Beni inciten bir şey söylediğinde kırıp
döküyorum ortalığı . İncitenin gerçekte ne olduğunu söylemek inciten şeyden daha incitici
geliyor çünkü. Zayıf görünmek istemiyorum. Beni bu kadar üzebileceğini fark etmesini
istemiyorum.
Akşam keyifli başlamıştı aslında. Birlikte yiyecek bir şeyler hazırlamış,günümüzün nasıl
geçtiğinden konuşmuştuk. Müdürünün taklidini yaptı yine. Buna her seferinde çok gülüyorum. Adamın söylediği şeyi profesyonel ağızla değil de aslında söylemek istediğini düşündüğü şekilde küfürler , argo kelimeler eşliğinde söylüyor. Birlikte gülüyoruz biz de.İçinde bulunduğu can sıkıcı duruma faydası oluyor bu eğlenmelerimizin sanırım.
Onu gülerken izlemeyi seviyorum ama ona hiç söylemedim tabi.
Hangi filmi seçeceğimiz hakkında karar veremediğimiz sırada başladı tartışma.Bir filmi ne
zamandır izlemek istediğini bir türlü fırsat bulamadığını söyledi önce.
''Güzel birlikte izleyelim o zaman.'' dedim.
''Ama senin seveceğin tarzda bir film değil ,boşver sen seç.'' dedi.
Neden öyle düşündüğünü sordum. Deneysel bir film abartılı oyunculuklar falan var sıkılırsın diye bir şeyler geveledi ağzında. 'Sıkılırsın' kelimesi beni tetiklemişti. Ne var bunda şimdi diye düşünüyor olabilirsiniz.
O zaman aşık olduğunuz adamın aşkından prangalar eskittiği eski sevgilisinin bir sanat yönetmeni olduğunu ve eski sevgilisiyle de bir film eleştirisi sayesinde tanıştığını düşünün. Şimdi o 'sıkılırsın' kelimesi sizin de canınızı sıkmış olmalı.Ya da sıkmıyor bilmiyorum. Çok olgun insanlarsınız ve bunları aştınız. Hepiniz sağlıklı erişkin modundasınız,bir ben erişemedim o moda. Neyse.
Önce derin bir nefes aldım. İçimden 10'a kadar yavaş yavaş saymayı denedim ama daha 5'e yeni gelmiştim ki dayanamadım ve '' Aslında biliyor musun gerçekten sıkılırım hatta genel olarak film izlemekten sıkılırım şu anda. Vazgeçtim gidip kitap okur sonra da yatarım sen de filmini izle rahatça.'' dedim.
Ah biliyorum çok ergence buldunuz bu tavrımı.Ama umrumda değil . Benim tek istediğim şey o an oradan kaçmaktı. Tek düşünebildiğim şey hissettiğim acıdan uzaklaşmak için ne gerekiyorsa yapmaktı.
Kolumdan tutup beni kendine çekti ve sorunun gerçekte ne olduğunu sordu. Bu olgun tavrı takınmasından da ayrıca nefret ediyorum. Hareketimi daha da çocukça gösteriyor. O halde yine saldırıya geçmemi söyleyen minik şeytanlarım devreye girebilirler.
O şeytanlar bana çok şey söyletti yine. Düşüncesizliğinden başladılar, beni aldatabileceğini ima etmeye kadar vardırdılar işi. Sonuçta her şey kırılıp dökülünce de kaçmaktan başka çare bırakmadılar bana.
İşte yine burdayım. Bu güzel manzaraya bakıp sakinleşmesi için yeterli zamanın geçmesini
bekliyorum. Kesinlikle haksızım ve gidip özür dileyeceğim. Başta direnecek ama sonra kendince beni haklı çıkartacak nedenlere tutunarak yumuşayacak .Çünkü seviyor beni. Bense vicdan azabı ve suçluluğumla daha ne kadar dayanabileceğimizi düşüneceğim. Ama asla yapmam gerekeni değil.
İçin dışa vurmasının tam karşılığı olan yaşanmışlık, hüzün aşkın gölgesidir mutluluk gibi, baştan başlanmaz hiç birşeye yaşanmışsa eğer, ama bu konularda en iyi talebeleriz biz, çok uzattım aklıma gelen Ahmet Telli’nin bir kuple şiiriyle nokta koyayım şifa olması dileğiyle :) “Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıtla yaktım, jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül edip savurdum. Adımdan gayrısını bilmiyorum. “
Asla ergence bulmadım. Sevgini gördüm sadece, kocaman sevgini ve kaybetme korkunu. Çünkü sadece o zaman bu kadar saçmalayabiliyor insan bu kadar. Hem de saçmaladığını bile bile. Hayatında böylesine sevdiğin biri olduğu için ve böylesine sevebildiğin için çok şanslısın:)