Demir Kafes'ten Özgürlüğe
Demir kafes bürokrasinin önünde engel teşkil edebilecek bireylerin içerisine konulduğu metaforik bir kafestir. Bürokrasi önünde engel oluşturan bireyler yaratıcılıklarını ve inovatif fikirlerini baskı altında tutan bir mekanizmadır. Sürekli kontrol altında tutulan fikirler standardize olmuş insan toplulukları yaratmakta ve tekdüzeleşen insanlar mecburen emirlere uyan ve tehlike arz etmeyen topluluklara dönüşmektedir. Modernizme bir tepki niteliğindeki kafes metaforu insanların özgürleşmesinden çok demir kafesler ürettikleri fikrini savunur. Bu mekanizmanın, insanlarının karşı koyamayacağı demir parmaklıkları vardır ve yeni doğanlar da bu parmaklıkların ardındadır. Yeni doğanlar kafesin içine doğarlar. Kafeste yaşayanlardan kafese karşı gelmeyi öğrenirler. Standardize olmuş insanlardan standart fikirleri ve davranışları aynalayan birey kafese karşı gelemez ve bu döngü sonsuza dek devam eder. Bunun böyle süreceğini de söyler Weber. Döneminin diğer düşünürler gerek Marx gerekse Nitzsche aydınlanan bireylerin buna karşı koyabileceğini düşünür. Weber bu kafeslerin yok olmayacağını bu yüzden bu bürokrasik ve modern düzenin devam edeceğini söyler. Bürokrasi ise Weber’in yine eleştirdiği bir olgudur. Bürokrasi her ne kadar karar alma mekanizmasını hızlandırsa da birçok şey önceden yazılı olduğundan esnekliği götürür. Bu esnekliğin gitmesi ise önceden akıl yürütme, daha az yanlış olanı seçme noktasında insanların çabasına ihtiyaç duymadığından yaratıcılığı öldürür. Weber Bürokrasiyi bu yönüyle demir kafesin altın parmaklığı olarak görür.
Bürokratik yapı içinde hiçbir şeyi sorulamamadan uygulayan standardize olmuş insan topluluklarının bireysel özgürlüğü ortadan kaldırdığını söyler. Bauman bürokrasinin otorite tarafından kullanılmasının eşi benzeri görülmemiş bir güç sağladığını söyler. Hitlerin bu denli kapsamlı bir soykırım uygulayabilmiş olmasını bürokrasiye fatura eder.(Bauman, 2007)
Dönemdaşlarının bahsettiği aydınlanmış bireylerin kafes içerisinde törpüleneceğini düşünür. Weber’in modern insana ve kafesi kıracak insanlara inancı yoktu. İnsanların bu demir kafesi parçalayıp çıkmalarından çok sağlamlaştırdıklarını düşünüyordu. Foucault’da bu konuda Weber gibiydi ve onun da bu konuda çeşitli güzellemeleri vardı. İkisi de bu sebeplerden ötürü özgürlüğün asla var olamayacağını düşündüler. Demir kafesimiz ise kapitalizmdir. Geriye feodal topluma geri gidemeyeceğimiz noktasında Weber bu kafesin yıkılamayacağı için, kafesin feodal düzene geçmeye engel oluşturacağını söyler. Günümüze kadar ki teknolojik gelişmeler bu metaforun yaratıcılığı kısıtladığı fikrinin doğru olduğunu düşünebiliriz. Demir kafesin geçerliliğini sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Güncel sosyologlar tarafından bugünde popüler olması metaforun iyiliğini gösterir. Kafesin topluma inandırılması konusu ise çok önemli bir sorundur. Kafesteki bir insana kafeste olduğu fikrini nasıl anlatabilirsiniz? Bu soru da bizi Platon’un Mağara Alegorisi’ne getirir. Platon’un mağarasında tek gerçekleri duvardaki yansımalar olan insanlar vardır. Bu insanlardan birisi mağaradan kurtulup dışarı çıkıp “asıl dünyayı” görüp tekrar mağara dönüp mağaradakilere dış dünyayı anlatabilir mi? Bu soru felsefenin derinlerindeki bir sorudur. Bu alegoride günümüze kadar güncelliğini korumuştur tıpkı kafes metaforu gibi. Sosyal bilimlerde ve felsefede varlıklarını uzun süre devam ettirebilmiş sorular toplumsal açıdan önemli sorulardır. Güncel olarak kafes metaforunun da mağara alegorisinin de yansımalarını görürüz.