Godot da kim?
Hepimizin, özellikle de monoton hayatlar sürenlerimizin ve hayata yüklediği anlamı kaybedenlerimizin yaptığı şeydir beklemek. Neyi, kimi, neden bilmeden! Belki de insanlığın ortak bilincinin 21. yüzyıldaki bir çeşit dışavurumudur beklemek?
Aslında hâlâ hayattan vazgeçmemiş olmaktır beklemek. Umutsuzluktan doğan umuttur Godot’yu beklemek. İşte Beckett’ın karakterleri, böyle bir ruh haliyle zamanın sonsuzluğu içinde yapabilecekleri tüm şeyler içinde onlara en mantıklı gelen şeyi yaparlar ve beklemeye dururlar.
“Godot’yu Beklerken”, iddia edildiği gibi tüm zamanların en iyi oyunu mudur bilinmez ama II. Dünya Savaşı sonrası buhran döneminde ortaya çıkan absürt akımın en meşhur örneklerinden olduğu doğrudur. Öte yandan her edebiyatseverin mutlaka okuması gereken güçlü bir eser olduğu söylenebilir. “Godot’yu Beklerken”, tiyatro metinlerini bir roman gibi okumayı sevenler için mükemmel bir anlatıdır. Okurken, metinlerin arasında kendinizi kaybedeceğiniz ve sorgulamalara girerek aslında kendinizi bulabileceğiniz bir kitaptır. İki karakterin arasında geçen anlamsız ve saçma, ama bir taraftan da aslında oldukça zekice işlenmiş diyaloglar, insanlığın beklediği kurtuluş yolunu nasıl ve neye dayandırdığı konusunda ipuçları da verir.
Samuel Beckett'in insanın varlığının nedenini sorguladığı, araftaki insanın durumunu çarpıcı biçimde dile getirdiği metin, varoluşçuluk felsefesiyle örülüdür. Metaforlar barındırır, çok katmanlıdır, postmodernist, psikolojik ve sosyolojik bir okumadır.
II. Dünya Savaşı’nın yol açtığı kitlesel acı her türlü kavramın içini boşaltmış, insanları amaçsızlığa itmiş, dolayısıyla geçmişten ve gelecekten sıyrılmış garip bir bekleyiş hali yaratmıştır. Sonu gelmeyen ve anlamsız bekleyişin anlatıldığı “Godot’yu Beklerken”, tarihin böyle bir kesitinde, hakikatle yüzleşmenin getirdiği yıkımın içerisinden çıkmış bir eserdir.
Hikâye, oyunun kahramanları Vladimir ve Estragon’un etrafında şekillenir. Varoluş sancıları çeken bu iki kahraman, yolları her kesiştiğinde birbirleri ile iletişim kurmaya çalışırlar ve bu durum bir ritüele binerek her gün yinelenir. İki karakter, bir ağacın dibinde Godot isimli bir kimsenin ya da şeyin gelip kendilerini kurtarmasını bekler. Fakat Godot hiç gelmeyecektir. Hatta belki de öyle bir kimse ya da şey hiç var olmamıştır ve olmayacaktır.
Bunu biliyor muydunuz?
“Godot’yu Beklerken” tiyatro oyunu aslında ilk olarak 1948 yılında Fransızca kaleme alınmıştır ve 1953 yılında sahnede gösterime konulmuştur. Ülke çapında ün kazanan oyun, 1954 yılında Samuel Beckett tarafından İngilizceye çevrilmiş ve sahnelenmeye başlanmıştır.
Kitaptan alıntılar
“Yeryüzünün gözyaşları hep sabit kalır. Biri ağlamaya başlamışsa, başka bir yerde bir başkasının gözyaşları dinmiştir. Aynı şey gülmek için de geçerlidir.”
“Hava çığlıklarımızla dolu. Ama alışkanlıklar duyarsızlaştırıyor insanı.”
“-Neyin var senin?
-Mutsuzum.
-Sahi mi? Ne zamandan beri?
-Unutmuşum.”
“-Ne diyorlar?
-Yaşamlarını anlatıyorlar.
-Yaşamış olmaları yetmezmiş gibi.
-Anlatmadan edemiyorlar.”
“-Seni hiç bıraktım mı ki?
-Gitmeme izin verdin.”