Ozan Telatar @Ozan_Telatar_1207

Hiçbir Yerdeki Adam Bölüm 4

Beynim içine hapsedilmiş bir mahkum çok yüksek bir sesle durmam için bağırıyordu adeta. Daha önce böyle bir şey görmemiştim. Adeta büyüleyiciydi. Sadece ev demek yeterli olmazdı bu göz kırpma yeteneğimin kaybolmasına sebep olan yapı karşısında. Üç katlıydı; geniş, oval ve kahverengi bir kapısı vardı. Diğer evlerin sıkıcılığından çok uzaktı. Kapının tokmağı yuvarlaktı ve bahçeye girmeden bile yüzünüze hafif orta çağ havası üflüyordu. Pencereler ise daha moderndi ama sırıtmıyordu. Kapının solundaki pencerede ışık vardı. Muhtemelen mutfak penceresiydi. Sağındaki pencere ise panjurları tek kapalı yerdi. Belki de yatak odasıdır diye düşündüm. Duvarların rengi bej, kapının rengi kahverengi, panjurlar ise koyu yeşildi. Aslında sade olmasına rağmen çok güzel bir görüntüydü. Kafamı sağa sola sallayarak Gloria ile olan görüşmeme geç kalmama gerektiğini hatırlattım vücuduma ve gaza bastım. Kırk yedi numaranın önüne geldiğimde tam arabadan çıkıyordum ki, önce çağrı atmam gerektiğini hatırladım. Kontağı kapatmamıştım. Çağrı cihazıma, Gloria’ya geldiğimi haber veren birkaç numara girdim ve onun çağrı cihazına yolladım. O anda radyoda beliren şarkı ise ironik bir şekilde Gloria gelene kadar bana eşlik etmişti.


“Planlar, korkular ve ümitler. Seninle geçirdiğim zamanlardan çok bunları düşünürdüm. Çünkü hepsi seninle ilgiliydi. Hiç bir şey yolunda gitmiyor sen burada yokken. Sen yakınımda ol diye herşeyi denedim. Sen inanmadın ama ben de savaşmadım. Kalman için uğraşırken giden ben oldum.”


Şarkı bitmeye yakın Gloria hala gelmemişti. Alt katın ışığı bile yanmamıştı. Üst katta ise belli belirsiz loş bir ışık vardı. Baş ucu lambası gibi bir şey olsa gerek diye düşündüm. Sırasıyla, saatime, bahçe kapısına, üst kattaki loş ışığa ve en son olarak da evin kapısına kısa bakışlar attım. Bunların hepsini birbirinin altına koyup toplama işlemi yapan beynim, vücudumu yine iznimi almadan yönetmeye başlamıştı. Göğsümün ortasında ki merak hissi de son eksik parçayı tamamladığında, arabamın kontağını kapatıp dışarı çıktım. Kapıları kitledikten sonra evin siyah demirden olan bahçe kapısına doğru yöneldim. Kapının kulbunu tuttuğumda hafif bir soğukluk karşıladı elimi. Yavaşça aşağı doğru ittirerek kapıyı açtım. Çok yüksek sesli olmayan bir gıcırtıyla da beraber arkamdan kapattım. Üst kattaki ışığa tekrar bir göz attım, en ufak bir değişiklik bile yoktu. Evin kapısına doğru yöneldim. Yedi ya da sekiz hızlı adımla evin kapısına geldiğimde paspasın üzerinde ki italik ‘Hoşgeldiniz’ yazısı gözüme çok samimiyetsiz gözükmüştü. Derin bir nefes aldıktan sonra kapının ziline bastım. Çok sıkıcı bir melodisi ve tonu vardı. Bir iki dakika arasında evin giriş katındaki ışıklar yandı, Gloria’nın topuklu ayakkabı giydiğini kapıyı açmadan önce anlamıştım. Acaba ne kadar güzel gözüküyordu diye hızlı bir düşünce geçti kafamın içinden. Daha sonra da kapı açıldı. Kahverengi saçlarının ucundaki hafif kızıllık, elmacık kemiklerindeki allıkla birebir uyuşuyordu. Gözleri ise hafif meraklı ama şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Konuştuğu anda dudaklarına bakmamam gerektiğini düşünüyordum bu gözlemleri yaparken. Fakat geç kaldığı için benden özür dilerken, gözlerim anında rujsuz dudaklarına kaydı. Her zaman olduğu gibi başarısız olmuştum.