Hiçbir Yerdeki Adam
Hiç olmadığı kadar yağmur yağmıştı bir önceki gece. Pencerenin üstünde hala damlalar duruyordu. Tek gözüm açık bir şekilde damlaların teker teker düşmelerini izliyordum. Çocukluğumdan beri yapardım bunu. Alarmımın çalmasından çok önce uyanmıştım yine. Sonra düşündüm de, uyumamış da olabilirdim. Çok da önemli değildi. Uykudan ya da belki uykusuzluktan gözümün kuruduğunu, alarmıma bakmak için göz bebeğimi yarım santim yukarı hareket ettirdiğimde anladım. Üstündeki kırmızı dijital çizgilerle yazılmış rakamlar her sabah uyanırken bana eşlik ediyordu. Şehrin kuzeyindeki bir dükkandan almıştım. 05.48’i gösteriyordu. Sonra sekizin aşağı yarısı altmış saniyelik ömrünü tamamlayıp bir kırmızı çizgisini kaybetti ve dokuza dönüştü.
Yağmur sonrası sessizliği bütün gece içeri sızmış gibiydi. Sekiz’in dokuz olmasıyla beraber ufak bir ses çıkaran saatim beni yataktan çıkmaya zorladı. Önce yatağın boş tarafına doğru dönüp bir kaç saniye tavana baktım. Daha sonra mutfağa. Her zaman olduğu gibi yine derli topluydu. Fakat son zamanlarda sabah ritüelim olan şey küçük dairemdeki kapılara bakmaktı. Saat 05.50 olduğunda giysi dolabımın içinde bulunduğu ufak kilerin kapısına bakıyordum. Tam olarak neden yaptığımı bilmesem de, kapılara baktıkça sanki her defasında başka bir yere açılacakmış hissi vermeleri hoşuma gidiyordu sanırım.
Her sabah yaptığım gibi, tek yumurtalı omlet, birkaç dilim peynir, salam ve biraz zeytinden oluşan kahvaltı tabağımı bitirdim. Hava biraz daha aydınlanırken bulutlar da dağılıyordu yavaş yavaş. Tekrar saate baktığımda ise ne yapmam gerektiğini anımsadım. Alarm saatimi aldığım yer olan şehrin kuzeyine gidip bir toplantıya katılacaktım. Üstümü değiştirirken heyecanlı mıyım diye anlamak için bir süreliğine durakladım ama tam da anlayamadım. Kravat seçerken fikrimi değiştirmem bunun bir işaretiydi aslında ama bunu ancak arabama bindikten sonra, kravatımın parlayan üçgenini dikiz aynasında görünce anlayabildim. Berbat bir tercih yapmıştım ama artık çok geçti.
İnsanlar neden arabaya bindikten hemen sonra radyoyu açmaz diye düşünürdüm hep. Mesela, neden bir süre belli belirsiz bir motor sesi duyma gereksinimi hissederler? Aslında tam tersi olması lazım çünkü motor sesini arada bir özlersiniz. Belki de sadece kendi adıma konuşmalıyım. Müzikten bunalınca belki. Hayır, müzikten bunalınca değil, daha doğrusu, aynı müzikten bunalınca olmalı. Radyoyu, arabamı ilk aldığımda ayarladığım ve araba kullanırken dinlediğim tek radyo kanalı olan San Jose 97.4’e demirlemiştim. Hafif cızırtıyla karışık ince bir kadın sesi geliyordu.