Ozan Telatar @Ozan_Telatar_1207

Hiçbir Yerdeki Adam Bölüm 4

Telefonun görüşmemin rezaletliğini unutayım diye, ayılmak için yapmam gereken şeyleri aklımdan geçirdim hızlıca. Öne bir duş almalıydım sonra bir şeyler atıştırıp iyice kendime gelmeliydim. Sandalyeden hızlıca kalktığımı düşünüyordum ama sarhoş olmamın etkisiyle hemen tökezledim. Kendimi duşa attığımda soğuk suyu açarak kafamı altına soktum. Bir sinema filminde final sahnesinden sonra, salonda ışıkların yanması sizi son bir buçuk saattir kendinizi bıraktığınız gerçeklikten kendi gerçekliğinize çeker ya, işte öyle bir his yaşadım. Bir anda bulunduğum gerçekliğe geri dönmüştüm. Tüm acımasızlığıyla, kendi küvetimde ayılmak için duş alıyordum. Kendimden bir kez daha tiksinmiştim. Yaşadığım şehir, bulunduğum durum, atandığım görev, Gloria ile olan randevum, sırasıyla beynimin içindeki bir projeksiyon makinesinin slaytlarıymışçasına gözümün önüne yansıtılıyordu. Sonrasında, bu genelden özele doğru giden sıralamanın azalarak biteceğini düşünmüştüm ama öyle olmadı. Daha büyük problemlere doğru yelken açmıştı düşüncelerim. Hayattan beklentim neydi? Hatta var mıydı? Beklentilerimi karşılamak için herhangi bir şey yapıyor muydum? Beklentilerim aslında istediğim şeyler miydi? Neden işimi eskiden severken şimdi sevmiyordum? Ama en önemli soru ise: Bu hayatta gerçekten arzuladığım ya da yaşamak istediğim yaşam neydi? Ne yapmak istiyordum? Ben ya! Ben. Benim ne istediğim önemliydi. Diğerlerinin bana yüklediği şeyler değildi konu. Konu bendim. Çok klasik bir sahneydi aslında, duş alırken kendi küvetine sarhoş bir şekilde oturup hayatı sorgulayan bir erkek. On üzerinden beş nokta sekiz alan bir filmin sanatsal olsun diye çektikleri sahnesinde başrol oynuyordum adeta. Üşümeye başladığımı hissettiğim ilk anda ise suyu kapattım.


Havlumu kapının arkasından bir hışımla alıp vücüduma sarmamla beraber biraz daha kendime geldiğimi hissettmiştim. Kurulandıktan sonra temiz iç çamaşırımı ve ev eşortmanımı giydim. Üstüme bir şey almadan hemen mutfağa doğru yöneldim. Bir anlığına kafamı mutfak kapısının hizasından geri çıkardım ve saate baktım. Yediyi çeyrek geçiyordu. Zamanlamam fena değildi. Hemen sabah yediğim kahvaltının aynısını hazırlamak için buzdolabına doğru koştum. Yumurta, peynir, zeytin, birkaç dilim pastırma, iki dilim ekmek ve biraz da tereyağı. Yumurtayı pişirirken bütün bunları tabağıma koydum. Pastırmaların oldukça tuzlu olması beni iyice kendime getirmişti. Yarım litre de su içmiştim bunların yanında. Saat 19.40’ı gösterdiğinde yüz de seksen beş oranında ayıktım. Dişimi fırçalayıp üstüme adam gibi bir şeyler giymek kalmıştı. Nedense panik halim tam olarak geçmemişti. Gloria’nın yüzüne kapatmamdan sonra telefonum da çalmamıştı. Gloria normalde hattın kesildiğini düşünerek tekrar arayacak bir tipti. Belki de o da benim kadar paniklemişti. Ama telefonda sesi hiç öyle gelmiyordu. Sadece şaşırdığını anlamıştım.