emin savas @emin_savas_1130
Uzunca bir süredir bu yazıyı yazmak istiyordum. Kaotik yaşamlarımızın saçma sapan düzenlerine inat, kurgusal hayatları izleyen kitlenin içinde yaşamak sanırım en önemli nedenlerden biri oldu. Sosyal medyada sürekli olarak Kadın cinayetleri, intihar, toplumsal şiddet, ayrımcılık vb. binlerce olay içerisinde hiçbirine rastlamamaya çalışarak yaşamaya çalışıyoruz. Yani en azından bir kısmımız böyle diyebilirim. Rahatsız mı oluyorum? Evet rahatsız oluyorum. Çünkü riyakâr olduğumuzu düşünüyorum. Açıkçası bu aldatmacaların gerçekliği ile toplumun yüzleşmesini istiyorum. Son günlerde artan kadın cinayetleri! Böylesine saçma salak bir cümleyi kurmaktan çekinmeyen kişilerin medya da olması beni rahatsız ediyor. Ne demek son günlerde artan! Ve bunu kanıksamış bir toplum var. Cinayetlerin artması değil ki konu. Cinayetlerin olması ve olmaya devam edecek olması meselenin özünde sorgulanmalı. Yahu bugün itibari ile toplumun büyük kısmı iyi kötü eğitim almış bireylerden oluşuyor. Kör cahil değiller yani. Eğitimleri vasat dahi olsa, internet, tv sayesinde bir şeyler öğrenebilecek kapasitedeler. Ama yine de cahil kalmayı tercih etmelerini aklım almıyor! Ailesinden şiddet gördüğünü ifade eden kadınların neredeyse her evde olmasına rağmen, tv programına çıktığı andan itibaren aynı kadınlar bambaşka sosyal yapıların sonucu gibi görünüyor. Sanki o kadınlar başka coğrafyalarda yaşıyormuş, bizim onlardan haberimiz yokmuş gibi davranıyoruz. Kadının durumuna üzülen izleyicinin programla kurduğu iletişim tamamen empati odaklı olmasına rağmen tuhaf şekilde tepkisiz kalmaları ayrı bir konu. Sende böyle olabilirdin! Dua et ve şükür et! Böyle değilsin bak! Evinde en azından huzur içinde oturarak olan biteni izleyebiliyorsun! Hiç durmadan sürekli verilen bu mesaj altta işliyor. Yukarıda yazdığımın çok fazla dikkat çekmeden, programın içine serpiştirilerek oynayan kişilerin rolleri üzerinden izleyicinin manipüle edilmesi sanırım bu yüzden… Programda Avukat, Psikolog, Doktor vb. konunun uzmanı olduğunu düşünmemize sebep olan unvanları olan kişilerin her birinin aynı yerde bulunması olağan bir şey değil. Uzman deniyor! Aklım almıyor gerçekten. Uzman! Neyin uzmanı? Psikoloji efendim psikoloji. Psikoloğun kadın programında ne işi var arkadaşım. Bu kişilerin akademik çalışmalar yapması gerekmiyor mu? Reklamını yapıyor arkadaşım reklamını! Heee böyle söyle. Normal şartlarda Halkın, programda çıkan bu kişilere aynı anda ulaşma şansına sahip olmasının imkanı var mıdır? Düşünün, sorununuz var gidiyorsunuz bu kişilerin hepsi oda da ve size yardımcı olmak istiyor! Böyle saçmalık olur mu? Dersiniz ve çıkar gidersiniz. Ama programda oluyor. Öyle oluyor ki hem de herkes izliyor birde. Programda, sorunu olan kişiye izleyicinin koruması altında nazikçe yanaşılması var birde. Ağzınıza sıçan konu komşu, mahalle baskısının mucidleri ablalar ve ağabeyler gerçek hayatta olduğu gibi oradalar. Korku filmi gibi hemde. Jüri olmuşlar ve ortada olan sorunları çözmek için uzmanlar ile işbirliği yapıyorlar. Anlamsız soruların arkasında asıl olan, sorun yaşayan kişinin yaşadıklarını kamera önünde değil de mahallesinde tanığı ve güvendiği kişilere anlatsa aforoz edilecek iken programda aynı kişiler tarafından korunması. Allahım sen bana akıl fikir ver. Ya bu teyzeler daha dün ya da bir saat sonra komşusu ile dedikodu yaparak başka birine gömmeyecekler mi? Oradaki amcalar kahvede dedikodu yapmayacaklar mı? Nasıl riyakarlık bu! Sonra o amcalar ve teyzeler programın atmosferinin de etkisiyle olağan dışı sabır göstererek, yargılamadan önce yaşanan sorunların tüm ayrıntılarını dinlemek ve görmek istiyorlar. Resmen bunu yapıyorlar. Dinlemek istiyorlar dinlemek! Doğru karar verebilmek için. Yapımcı da zaten bunu istemekte. Yavaş yavaş konuyu anlatmak, sarmalı genişletmek, izleyicinin ön yargılarını yıkarak ters köşeye yatırmak. Yoksa olayın boyutu ya da vahim tarafı zerre kadar umurunda değil. Aslına bakarsanız programda simülasyon yaratılmış. Çoklu evrenler var. Uzman olarak belirtilen kişiler uzman gibi davranan insanlar. Anlayışlı teyzeler ve amcalar. Sorgulayan kişiler. Düşünen ve karşı koyan, hakkını arayan suçlular. Kara mizah filmleri gibi sahneler dönüp duruyor ekranda. Program artık unvanın da uzman yazan kişilerin yönlendirmesi ile akademik bilgilerin de ortaya atıldığı amfi halini alıyor. Bu saatten sonra program bilimsel bir çalışma olarak görülüyor, mağdur olan kişi denek olarak mı kullanılıyor? Mağdur olan kişi hasta mı? Nedir abi olay, amaç nedir? Birileri konuşuyor, diğerleri itiraz ediyor. Sunucu bağırıyor! İzleyiciler sunucuya destek veriyor. Sunucu, izleyiciyi tersliyor. İyi polis, kötü polis... Sonsuz maymun teorimi yaşanıyor resmen zanlının anlattıkları ile birlikte. Programda yaşananlar bilimsel olarak değerlendiriliyor ise halkın jüriliğinin bilime katkısı ne yöndedir? Tutarsızlıklar içerisinde, doğruluğu test edilebilir olmayan aynı zamanda gözlemlenemeyen olaylar bütünü ortaya konmuş gibi durum var ortada. Uzmanlar olarak adlandırılan kişiler, konuyu tutarsız bilgiler sayesinde çözüm bulmaya çalışıyor. Stephen King uyarlaması gibi oluyor program. Herkes herkesi suçluyor. Suçlu kim? Suçlu mu o ne yahu kıvamına geliyorsun zaten. Hukuki olarak mümkün olmadığı gibi, sosyolojik, psikolojik ve adli alanlarda da bu mümkün olmayan olaylar zinciri ortaya çıkıyor. Kişinin yaşadığı sorunun altında binlerce belki de on binlerce fonksiyon var diye biliyorum. Her birinin ayrı başlıkları ve etkileşimleri olduğu gibi sorunların beslenmesini sağlayan kaynakların olduğu bilinir. Ne yazık ki bu kaynakları sürekli olarak besleyen toplumun bizzat kendisi olmasına rağmen, aynı toplum aaa, vah vah, gibi tepkiler veriyor. Dedim ya paralel evren diye. İzleyici sanki o olaylarlar başka evrenlerde yaşanıyormuş gibi düşünüyor. Babasını kesen kadın, annesini öldüren evlat var programda. Normalimiz gibi sanki dimi. Olaylar her programda değişse de uzmanlar yine aynı uzmanlar. Çünkü onlar her konuda uzman. Patoloji konusu var mesala! Adam uzman. Canice adam öldürme. Adam uzman yine. Akraba evliliği, çocuk kaçırma, aldatma hikayeleri sürüp gider. Konular değişiyor ama uzmanlar hep aynı. Program devam ederken sunucu şu üç kelimeyi söylüyor ya ben orada bitiyorum işte, Reklamlardan sonra karşınızdayız! Evet, meselenin özü ve amacı tamamen bu üç kelimenin altında saklı zaten. Niye uzatıp, eğip büküp algılar ile oynuyorsunuz kardeşim. Reklamlar ve tüketici olan izleyici. Az önce sorunun çözüleceğine inanan ve empati kurarak mücadele eden izleyici bu sefer jürilikten dışlanıyor. Rol modelliğine, Anne olmaya, baba olmaya, komşu olmaya vb. geri dönüyor ve mevcut koşullarda devam etmek zorunda kalıyor. Ardı ardına gelen ürünlerin tanıtımı izleyiciye, Reklamlarda çıkan çamaşır suyu ile tüm mikropları öldürme, deterjanı ile reklamda oynayan kadının yaşadığı ortamı sağlayabilme, mükemmel yemek için tavsiye dilen ürünü kullanma fırsatı sunuyor. Mağdur olan kişi ve/veya kişiler bir anlığına yok oldular bu reklamlar izlenirken. İzleyici, reklamlarda çıkan ürünleri aldığında bilinçaltına verilen mesajlar ile efsunlu ve koruyucu özellikleri olan bir şey almış olacaktır aynı zamanda. Birçok insan marketten ürün alırken ürünü değil de reklamlar da gördüğü hayatı talep etmektedir aslında. Yoksa azıcık kafayı çalıştırsa, o ürünün ikamesi olan diğer ürünlerinde aynı işi yaptığını bilir. Düşünsenize basit bir kimyasal ürün olan deterjan ile tüm günahlarınızdan arınmış gibi hissetmeniz sağlanacaktır. Ne yani böyle değil mi? Saçmalamayın der gibi bakarlar suratınıza. Aman ha bunu başka bir yerde söylemeyin. Bu ülkede yanmaz kefen satıldı! Yanmaz kefen. Öldüğünüzde cehennem ateşinden koruduğuna inanan kitle var karşınızda. Aklınızı alırlar o kadar yani. Program kaldığı yerden devam ediyor ama olaylar, olayları, kişiler, zanlıları ortaya çıkarıyor bu arada. İzleyici için olaylar sarmalı ne kadar karışık olursa o kadar iyidir diyemeyeceğim. Çünkü izleyici olarak görünen kitle zaten önüne konulanı gerçek sananlardan oluşuyor. Aksi olsa zaten programı izleyerek vakit kaybetmez. Ne yapsın izleyici evde oturup, kuantum fiziği ile mi ilgilensin, big bang ve cern projesini mi sorgulasın. Ne yapsın? Ne? İnsanlar biraz kafasını dağıtmak istiyor, programa bakıp saçma sapan olaylar sarmalı içinde kaybolmak ve günlük sorunlardan uzaklaşmak istiyor!!! Arkadaş arasında konuşurken böyle tepki veren birini gördüm geçenlerde. Resmen dondum. Kelimeler cümle olamadan ağzımdan boşa döküldüler. İnsanlar, bu programları bir çeşit kaçış olarak görüyorlar! Diyor. Kaçış mı? Yahu bu insanlar sorunun ne olduğunu bilmiyorlar, neyinden kaçacaklar. Abla evde oturmuş, Türk kahvesini yapmış, komşusu ile iki saat sonra yapacağı kritik için malzeme topluyor. Ne kaçışı, ne sorunu. Eğer bir sorun varsa, o da pilava koyduğu suyun sıcaklığıdır. Toplumun büyük kısmı gerçekten içinde bulunduğu sosyal hayatın verdiği S.O.S. sinyallerinin farkında değil. Çok şükür diyerek günü atlatıyor. Sorunlarını sorunlar arasından farklı, komplike değil ve kıyaslanabilir olarak görüyor. Çocuklarının iyi eğitim alamaması sorun değil mesela. Bu niye sorun olsun ki! Benim çocuğum akıllı amcası, akıllı benim çocuğum. Bak! Okumayı biliyor, ama kitap okumuyor! Sabahtan akşama kadar çocuklarım kendi kendilerine evde, dışarıda bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, öyle yaprak gibi savrulup duruyorlar amcası. İyi yetiştiler çok şükür. Kadercilik, sinir uçlarımıza kadar işlemiş halde. Eğer bir sorun varsa, sorun yoktur. Şükür etmek için sebeptir sadece. Sorun mu? Allah muhafaza, bizim ne sorunumuz olabilir. Varsa bir sorun mutlaka kaderimizde yazılmıştır. Çözümü mü? O da yazılmıştır. Öyleyse sorun yoktur. Bir şeylerin düzelmesini istesek, ama gerçekten istesek. Sorunların olduğunu ve onların çözülmesi gerektiğini de isteriz. Hataları bularak onların nedenlerini anlamaya çalışırız. Fakat gördüğüm kadarıyla böyle bir talebimiz yok. Olmayacakta.