Tasarım Yolculuğum: İlk Adımlar, Hatalar ve Yurtdışında Hayat.

Tasarımcı olmak istiyorsunuz ama korkuyor musunuz veya nereden başlayacağınızı bilmiyor musunuz? Cevabınız evet ise bu blog tam size göre.
Merhaba benim adım Jasmina. Tasarım çalışmalarına nasıl başladığımı paylaşmak istiyorum: ilk adımlar, hatalar ve faydalı bulgular.
Küçük yaşlarımdan itibaren sanat ve tasarım dünyasıyla iç içe büyüdüm. Annem, beni farklı aktivitelere yönlendiren biriydi ve dans, güreş, satranç gibi pek çok kulübe katıldım. Ancak içimdeki yaratıcılığı en iyi şekilde ifade edebildiğim alanın çizim olduğuna karar verdim. Çizim grubuna katıldığımda, yeteneklerimi geliştirip kendimi ifade etme fırsatını buldum.
Grubun en yetenekli çocuklarından biri olarak öğretmenimden sık sık takdir aldım. Bu destek, beni daha da motive etti. Zamanla, okullardaki fuarlar ve yarışmalarda eserlerimi sergileme fırsatım oldu. İnsanların çalışmalarımı beğenip satın aldığı anlar, benim için çok değerliydi. Bu, sadece ilk kazancım değil, aynı zamanda tasarım alanında kendime olan güvenimin de bir göstergesiydi. O an, “Daha fazlasını yapabilirim.” düşüncesi zihnimde yeşermeye başladı.
Ancak işler her zaman kolay gitmedi. Tasarım sürecinde çeşitli hatalar da yaptım. İlk başlarda, tarzımı bulmakta zorlandım ve başkalarının beklentilerine çok fazla odaklandım. Bu da benim özgünlüğümden ödün vermeme yol açtı. Ancak zamanla, kendi sesimi bulup bireyselliğimi keşfetmem gerektiğini anladım. Yanlışlarım bana değerli dersler kattı; kendi stilimi oluşturmak için cesur adımlar atmam gerektiğini keşfettim.
Bu yolculuğumda edindiğim en faydalı bulgulardan biri, deneyimle öğrenmenin önemiydi. Her yeni proje ve her deneme, beni biraz daha ileri taşıdı. Başlangıçta karşılaştığım zorluklar, beni daha sağlam bir temele oturttu ve kendimi geliştirmemi sağladı. Başkalarının eleştirileri de önemli bir öğretmendi; bu eleştirileri yapıcı bir şekilde değerlendirmeye çalıştım.
Tasarıma olan sevgim ve ilgim gün geçtikçe arttı. Kendi hikayemi yazarken, başkalarına da ilham vermek istemek, beni daha fazla motive etti. Eğer bir tasarımcı olmak istiyorsanız, korkmayın ve ilk adımı atın. Hatalarınızdan ders alın, özgün tarzınızı yaratmak için kendinize güvenin. Unutmayın, her büyük yolculuk bir adımla başlar.
Lisede, yaşıtım olan tüm genç kızlar gibi ben de modaya ilgi duyuyordum. Okul kurallarına rağmen şık giyinmeyi seviyordum. Her gün okula farklı ve dikkat çekici kıyafetlerle gidiyordum. Bazen okul arkadaşlarım bana şaşkınlıkla bakıyordu çünkü tarzım alışılmışın dışındaydı. Ama ben kendi tarzımı çok seviyordum. Kim ne derse desin, giydiğim kıyafetlerle kendimi her zaman özgüvenli hissediyordum.
Bu dönemde, portre çizmekten kıyafet tasarlamaya geçtim. Modeller çiziyor ve üzerlerine tasarlamak istediğim kıyafetleri ekliyordum. Öncelikle kendimin giymek isteyeceği kıyafetleri tasarlıyordum. Çizerken rahatlık, kalite ve diğer önemli unsurları dikkate alıyordum. Kendi giyim mağazamı açmayı hayal ediyordum, ama benim için önemli olan nicelik değil, nitelik üzerine çalışmaktı.
Zamanla lise hayatımın sonuna yaklaşıyor, üniversiteye giriş süreci başlıyordu. Bu, hayatımdaki en heyecan verici dönemlerden biriydi. Özbekistan’daki (Taşkent şehri) birkaç üniversiteye başvuruda bulundum. Başvurduğum okullar arasında ülkenin en prestijli üniversitelerinden biri de vardı ve en çok oraya kabul edilmek istiyordum.
Bir süre sonra üniversitelerden kabul mektupları gelmeye başladı. Ancak en çok istediğim okuldan mektup alamadım. Daha sonra öğrendim ki, kazanabilmem için sadece birkaç puan eksikti. Bu beni çok üzdü. Günlerce ne yiyebildim ne içebildim ne de uyuyabildim. Ailem durumumu gördü ve bana destek oldu. Onların yanımda olması benim için çok değerliydi, bu yüzden onlara sonsuz minnettarım.
Allah’ın benim için farklı bir planı vardı. O yaz, güzel bir akşam yemeğinde, babam bana yurt dışında okumayı teklif etti. Özellikle de Türkiye’de. Peki neden Türkiye? Çünkü buranın kültürü bize çok yakındı, dili de biraz benziyordu. Sonuçta hepimiz Türk soyundan geliyoruz. Üstelik babam iş için sık sık Türkiye’ye gidiyordu ve biz de ailecek tatil için bu ülkenin turistik şehirlerine sıkça seyahat ediyorduk. Fazla düşünmeden hemen kabul ettim. Bu benim için büyük bir fırsattı ve onu kaçırmamam gerekiyordu.
Üniversite başvuruları hâlâ devam ediyordu. Ben İstanbul’u seçtim. Cesur bir karardı çünkü İstanbul, yaşadığım şehir Taşkent’ten beş kat daha büyüktü. İstanbul’daki üniversiteleri araştırmaya başladım ve en çok İstanbul Medipol Üniversitesi ilgimi çekti. Hemen başvurumu yaptım ve bir süre sonra kabul mektubum geldi. Çok mutlu olmuştum.
Eylül 2022’de annemle birlikte İstanbul’a geldik. Üniversiteye yakın bir otelde kaldık. Kayıt işlemleriyle ilgilenirken fırsat buldukça şehri gezip keşfediyorduk. Üniversiteye giriş için sınava girdim ve başarıyla geçtim. Kayıt işlemlerim tamamlandıktan sonra annem ülkeme geri döndü.
Şimdi Türkiye’de yabancı bir öğrenci olarak yaşamak hakkında konuşmak istiyorum. Koca bir şehirde, yabancı bir ülkede tamamen yalnız kalmıştım. Burada hiçbir şey bilmiyordum, kimseyi tanımıyordum. Her şey benim için yepyeniydi. Korkmuş muydum? Dürüst olmak gerekirse, evet. İnsanların nasıl olduğunu bilmiyordum, şehirdeki bölgeleri tanımıyordum, hiç tanıdığım yoktu, hele ki arkadaşım hiç yoktu. Üstelik Türkçeyi de tam olarak bilmiyordum, bu da işleri daha da zorlaştırıyordu.
Ailem güvenliğim konusunda endişeliydi, bu yüzden ilk bir buçuk yıl kız öğrenci yurdunda kaldım. Yurtta çok tatlı kadınlar çalışıyordu. Bana kendi kızları gibi davranıyorlardı ve yurttaki kızlar da çok sıcakkanlıydı. Bazılarıyla yakın arkadaş oldum. Beni sık sık odalarına davet edip annelerinin hazırladığı ev yapımı Türk yemekleriyle ağırlıyorlardı. Türkiye'de yemekler çok lezzetli. Türkler özellikle kebapları, pideyi, dolmayı, menemen'i çok severler ve tatlı olarak kesinlikle Türk baklavasını tercih ederler. Tatlıyı en iyi şekilde güçlü Türk çayı ile içmek gerekir. Neredeyse tüm Türk mutfağını denedikten sonra memnun kaldım.
Üniversitedeki eğitimimin başında, bu alanda ilerlemek için bir bölüm seçmem gerekiyordu. Hayatım boyunca tasarıma ilgi duydum ama hangi alanda ilerleyeceğimi bilemiyordum, çünkü
"tasarım" kavramı gerçekten çok geniş. İç mimarlık bölümünü seçtim.
İlk gün derslerimde oturdum, daha sonra üniversitedeki arkadaşlarımla olan derslerin nasıl geçtiğini öğrenmek istedim. Sadece bir derse girmeyi planlamıştım. Arkadaşlarımın, bu arada, aynı bölümde ama farklı bir alanda olduğunu belirtmekte fayda var. Onların dersinde olmak beni çok etkiledi; hem grup iyiydi hem de dersler ilginçti. Düşüncelerimden sonra, bölüm değiştirmeye karar verdim - iç mimarlıktan görsel iletişim tasarımına.
Geç aktarım nedeniyle sorunlar yaşadım ve ikinci yarıyılda derslere başlayabileceğim ihtimali vardı. Ama neyse ki, her şey çözüldü.
Eğitimim keyifli geçiyordu, derslere gitmekten hoşlanıyordum. Derslerin Türkçe geçmesi benim için faydalıydı. Arkadaşlarımla ve öğretmenlerle iletişim kurarak Türkçemi geliştirdim.
Haftasonları arkadaşlarımla şehrin turistik yerlerini ziyaret ettik, vapura binerken güzel yemekler yedik, insanlarla sohbet ettik. Yabancı bir ülkede uyum sağlamak için altı ay kadar bir süre geçti, ama bu her birey için farklıdır. Yeni bir ülkede uyum sağlama hızı, kişinin kendisine ve zihinsel hazırlığına bağlıdır.
Yurtdışında öğrenci olmanın hayatımda büyük bir deneyim oldu. Akademik dersleri öğrenmenin yanı sıra önemli yaşam becerileri edindim. 1) Hızlı bir şekilde her şeye uyum sağlamayı öğrendim. 2) Ödemeler ve belgelerin düzenlenmesi konularında bağımsız bir şekilde sorunları çözmeyi öğrendim. 3) Yeni bir dil ortamına dalarak kültürel farklılıklara saygı duymayı öğrendim. 4) İletişim becerilerini geliştirdim. Farklı uluslardan insanlarla ortak bir dil bulabiliyorum. 5) Görüş açımın çok genişlediğini fark ettim. Yeni ülkeler ve insanlarla tanışmanın buna neden olduğunu düşünüyorum.
Tasarım konusuna geri dönmek istiyorum ve üniversitedeki derslerde ne öğrendiğimi, hangi programlarla çalıştığımı ve karşılaştığım zorlukları detaylandırmak istiyorum. Öncelikle, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi'nde Görsel İletişim Tasarımı bölümüne katılmadan önce, programlarla çalışma konusunda en ufak bir deneyimim yoktu. Daha basit programlardan başlayarak daha karmaşık programlara geçtik. Bu 2 yıllık eğitim süresince, Adobe Photoshop, Adobe Illustrator ve Adobe After Effects gibi programlarla çalışmayı öğrendim.
Programları öğrenmek zor muydu? Evet, ama sadece başlangıçta. Her şeyin nasıl çalıştığını anladıktan sonra daha kolay hale geliyor. Eğer bir şey olmuyorsa hemen pes etmemelisiniz. Başarılı olana kadar tekrar tekrar denemelisiniz. Öğretmenlerim her şeyi çok iyi açıkladı, ama bazen yine de anlamadığım noktalar olabiliyordu. Öğretmenler için, hepimizin anlaması önemliydi; bu nedenle, öğrenene kadar birkaç kez tekrar anlatabiliyorlardı. Sabrı için onlara büyük teşekkürler.
Şu anda 21. yüzyıldayız ve teknoloji her gün gelişiyor. Farklı platformlarda faydalı bilgiler bulabilir, eğitim videoları izleyebilir ve çevrimiçi dersler satın alabilirsiniz. İnternette eğitim videoları aramanızı öneririm, bunlar hayatınızı oldukça kolaylaştıracaktır. Her tasarımcı, renklerle ve fontlarla çalışabilme yeteneğine sahip olmalıdır. Pinterest ve Behance gibi uygulamalarda örnek çalışmalara baktım. Yeni fikirler için ilham alabilirsiniz. Özellikle Behance uygulamasında, renklerin ve fontların özenle seçildiği profesyonel çalışmalara göz atabilirsiniz. Bir tasarımcının sadece çizim yapabilmesi değil, aynı zamanda trendleri analiz edebilmesi, neyin şu anda güncel olduğunu bilmesi de önemlidir. Güzel bir iş yapmaya çalışırken, işin işlevselliğini unutmamalıyız. Hata yapmak normaldir. Başlangıçta çoğu kişi hata yapar, ben de dahil olmak üzere. Hatalarım sayesinde pek çok şey öğrendim. Örneğin, başlangıçta sadece benim gözümde güzel görünen fontları seçiyordum, ama sonra okunabilirlik ve farklı stillerin uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesinin önemli olduğunu anladım. Ayrıca aşırı sayıda font kullanıyordum, bu da uyumsuz görünüyordu. Şimdi ise bir tasarımda maksimum 2-3 font kullanıyorum. Google Fonts uygulamasında, çalışmalarınızda kullanabileceğiniz iyi ücretsiz fontlar bulabilirsiniz. Yaptığım bir diğer hata, kaynak dosyalarımı kaydetmemekti. Dosyam bir kaç kez bozuldu ve tüm çalışmamı yeniden yapmak zorunda kaldım. Şimdi her zaman yedek kopyalar oluşturuyorum. Tasarım, sadece yaratıcılık değil, aynı zamanda sürekli bir öğrenmedir. Trendleri analiz etmenin, renk ve font uyumunu dikkate almanın, kaynak dosyaları saklamanın ve denemekten korkmamanın ne kadar önemli olduğunu anladım. Bu süreç sonsuzdur, ama tam da bu yüzden güzelliği buradadır - her zaman öğrenilecek ve gelişilecek bir şey vardır. Umarım blogum sizin için faydalı olmuştur. Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkürler!
Henüz hiç yorum yapılmamış.