Ceren @keklik

ÖYLESİNE GİTTİĞİM STAJ BENİ NASIL DEĞİŞTİRDİ?

Hani bir gün hayatınız çok güzel gidiyordur, işler yolunda, okul deseniz eh işte… Sonra bir gün üst sınıflardan biri muhabbetin ortasında bombayı patlatır: "Bu yaz staj yapmanız gerekiyor. Biz geçen sene yapmıştık." İşte o an anlıyorsunuz ki hayat, sizi rahat bırakmayacak.  Ben de Medipol Üniversitesi'nde Görsel İletişim Tasarımı okuyorum ve bu kabusla ikinci sınıfta tanıştım.

İkinci sınıf... Yani hayatımın komple altüst olduğu, kafamın allak bullak olduğu o efsane yıl. Aslında her şey birinci sınıfın bahar döneminde başladı. Hani böyle domino taşı gibi, biri devrilince diğerleri de patır patır gider ya... İşte benim de olayım tam olarak buydu.

Bütün hayatım değişti. Sadece okul değil, özel hayatım da sarsıldı. Sonuç olarak dersler artık bana önemsiz gelmeye başladı. İnsan beyni bazen öyle bir noktaya geliyor ve diyor ki: "Bırak, sal gitsin." Bir kere o rahatlığa erdin mi, geri dönüş çok zor. Stres yapmaya çalışsan da yapamıyorsun çünkü stres kapısını kapatmışsın. Ben de tam olarak bu moda girdim ve aylarca bu şekilde devam ettim. Hayatımın en rahat dönemiydi.

Derken gelecek kaygısı içimde bir canavar gibi büyümeye başladı. Birinci sınıfta ortalamam 3.30’du. Her dersi çatır çatır vermiştim. Ama ikinci sınıfta o motivasyon yerle bir oldu. Ne olmak istiyorum? Bu işi gerçekten yapmak istiyor muyum? Hayatımı bu meslekle mi geçireceğim? Sorular sorular... Cevap? Yok.

Sonra üstüne deprem oldu. Zaten her şey saçmalaşmıştı, iyice boka sardı. Düşüncelerim karmakarışıkken bir de okulda üst sınıflardan bir kız bana efsane bir bilgi verdi: "Eğer okulun uzarsa 5. yıl için para ödemezsin." O an dedim tamam. Üniversiteye hiç mezuna kalmadan direkt girmiştim, yani bir sene uzatmak benim için büyük dert değildi. Zaten sınıfımdaki çoğu kişi bir sene mezuna kalıp bu bölümü seçmişti. Benim için bahane hazırdı. Önce bir dersi saldım. Sonra iki, üç, dört... Derken tüm dönem elimden kayıp gitti. Okula gitmemeye başladım. Dışarıdan bakınca hayatımdan inanılmaz keyif alıyormuşum gibi gözüküyordum. Ama işin aslı öyle değildi. Gece uykularımdan uyanır olmuştum, gelecek kaygısı beynimde çember gibi dönüyordu. Sabahları gözümü açar açmaz "Bugün ne yapacağım?" diye düşünmekten içim şişmişti. Sonuç olarak hiçbir şey yapamaz hale gelmiştim. Sadece deli gibi düşünüyordum "Bugün ne yaptım, yarın ne yapacağım?" Sanki bir kafese tıkılmıştım. Hiçbirini yapamıyordum.

Aileme karşı çıkarak bu bölümü seçmiştim. Onların "Şunu oku, bunu oku" baskılarına direndim, kendi yolumu çizdim. Ama şimdi pişman mıydım? Bilmiyordum. Geri dönmek istemiyordum çünkü lafımdan dönmek ve onların parasını çöpe atmak bana yakışmazdı. Öyle olunca da içime attım her şeyi. Dışarıdan bakınca neşeli, mutlu, enerjik biri olarak gözüküyordum. Hatta bazıları "Seni hiçbir şey üzemez" diyordu. Aslında tam anlamıyla Recep İvedik filmindeki o palyaço sahnesiydim. Hani şu replik var ya:

"Bir gün bir palyaço varmış, bütün ağlayanları güldürürmüş. Bir gün bir adam yoğun ağlama teşhisiyle doktora başvurmuş. Doktor demiş ki: 'Git o palyaçoyu bul, o seni güldürür. O da demiş ki: 'O palyaço benim.'" Tam olarak ben. Gerçekten ironik bir durum... İkinci sınıf böyle geçti işte. Hayatımı şekillendiren, sarsan, kafamı allak bullak eden bir yıl olarak hafızama kazındı.

3. sınıf başladı ve üst sınıflardan birinden yine bomba bir bilgi öğrendim: Eğer 2. sınıfın derslerini verirsem ön lisans mezunu olabiliyormuşum! Şaka gibi değil mi? Ama beni görmeniz lazım, resmen bir umut kapısı açıldı. Dedim ki: Tamam Ceren, bu sene 2. sınıfın derslerini vereceksin, bir tane de staj yapacaksın, lisans diplomanı alacaksın ve bitecek bu iş. O dönem sadece birkaç ders aldım. Zaten bunlar ya ilgi duyduğum alanlardı ya da 2. sınıfta kaldığım için mecburen alttan aldığım derslerdi. Mezun olmak için bunları vermem şarttı. O yıl biraz daha umutlu bir şekilde geçti, en azından kafamda bir plan, bir gelecek umudu vardı. Ve işte yıl bitti, geldik yaz dönemine…

Resim1.jpg


Staj yeri bulmam gerekiyordu. Ama nasıl? 1 ay boyunca sayısız başvuru yaptım. Şaka yapmıyorum, her gün 30-40 yere CV ve mail attım. Linkedin’den araştırdım. Kariyer.net’ten araştırdım. Aklınıza gelebilecek her siteye baktım, her ilana başvurdum. Ama tabii ki çoğundan hiçbir dönüş alamadım. Çünkü ne istiyorlardı biliyor musunuz? Deneyimli stajyer. Deneyimli stajyer mi? Yani bir insanın deneyim kazanması için önce bir yerden başlaması gerekmez mi? Hayır burası Türkiye. Burada herkes anasından tasarımcı, mühendis, doktor olarak doğdu zaten.

Şirketlerin çoğu 4. sınıf öğrencisi istiyordu. Neden mi? Çünkü eğitip mezun olduktan sonra çalıştırabilecekleri birini arıyorlardı. Yani daha en baştan elenmiştim. Evrakları teslim etmek için son 3 gün kalmıştı. Umudu kesmiştim ama içten içe hala “Belki bulurum” diyerek başvurulara devam ediyordum. (Belki de vicdanımı rahatlatmaya çalışıyordum, kim bilir?)

Ve sonra... Telefonum çaldı. Bir şirket benimle online görüşme yapmak istiyordu! Hayatımda bir umut ışığı daha açıldı ama o kadar başvuru yapmıştım ki hangi şirket olduğunu bile hatırlamıyordum. Telefonu kapattıktan sonra hemen mail kutumu ve başvuru yaptığım siteleri kontrol ettim. İşi Kariyer.net’ten bulmuştum. Tam olarak benim istediğim koşullarda, üniversitenin 3. Veya 4. Sınıf öğrencisini arıyorlardı. Ancak tam olarak ne iş yapmam gerektiğini hala anlayamamıştım.  Neyse, hemen ertesi gün görüntülü bir toplantı ayarlandı. Beni görmeniz lazım sabahın köründe uyanmışım kameranın karşısına çıkacağım diye bir ton makyaj yapmışım. İşe alınmak için yapmayacağım şey yok tabii. Köprüden önce son çıkıştayım resmen. Bakın toplantıya girdiğimde hiçbir şey sormadım. Ne maaş, ne beklenti, ne çalışma saatleri. Hiçbir şey. Ne deseler tamam diyecektim. Hatta bedavaya çalışmaya bile razıydım. Yeter ki şu stajı yapayım da okuldan mezun olayım kafasındaydım.

Görüşme güzel geçti, ama “Yarın haber vereceğiz” dediler. O andan itibaren benim için gergin bir bekleyiş başladı. Elimde tek bir şansım vardı. Resmen tek kurşunlu bir tabanca tutuyor gibi hissediyordum. O bir gün bana bir sene gibi geçti. Ama sonunda aradılar ve kabul edildiğimi evrakları tamamlama sürecine girebileceğimizi söylediler. O an kendimi okadar başarılı hissettim ki aldığım en güzel telefonlardan biriydi.

Evrakları zor bela hallettim. Bir sürü sağlık belgesi ıvır zıvır şeyler istiyorlar. Hala tam olarak neden istediklerini anlayabilmiş değilim. Bazı testler çok saçma bence. Evrakları hallettikten sonra son kez tatile çıkıp keyif sürdüm. On beş gün sonra da staja başladım. Haftada 5 gün gitmeyi kabul ettim. Çünkü ne kadar çabuk gidersem o kadar çabuk biterdi. Stajım 30 iş günüydü, yani bir buçuk ay sürecekti.

İlk günler... Tam bir felaketti. Acemiyim, programlara çok ilgim yok, neyin ne olduğunu bile anlamıyorum. İçimden diyorum ki: “Ceren, kızım sen bu işin altından kalkamayacaksın, olmayacak yani.” Bir buçuk ay nasıl geçecek diye kara kara düşünüyordum. Kadın bana bir şeyler yapmamı söylüyor ama ben anlamıyorum ki. Bir de belki kovulurum diye anlamış gibi çaresizce başımı sallıyorum. Sonra ekrana bön bön bakıyorum falan. İlk iki hafta bu şekilde geçti.

Madem staja geldim biraz sosyalleşeyim dedim. Bir buçuk ay bir şekilde geçmeliydi sonuçta. Yeni insanlarla tanışır, biraz çevre yaparım, farklı hayatlara tanık ederim diye düşündüm. Ancak iş yerindeki herkes benden en az yedi yaş büyüktü. En küçükleri bendim.  Herkes en az altı senedir o işyerinde çalışıyordu. Birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlardı, resmen kendi aralarında küçük bir aile olmuşlardı. Sadece birbirlerinin anlayabileceği espriler yapıyorlardı. Ben yine içten içe düşündüm tabii bunların arasına nasıl gireceğim diye. Ama sonra dedim ki boş ver Ceren, zaten bir buçuk ay sonra gideceksin. Bazen işleri akışına bırakmak gerektiğine inanırım ve o an da öyle yaptım.

Resim2.jpg


Ama inanır mısınız hiç de düşündüğüm gibi olmadı. Bir buçuk ayı nasıl bitireceğini düşünen o kız işe gidip gelmeyi sevmeye başladı. Herkese alıştım, beni aralarına aldılar. Kendimi şaşırtacak şekilde, işlerime hakim olmaya başladım. Oradaki herkes bana öyle sıcak ve samimi davrandı ki, bir noktadan sonra kendimi bu "aileye" ait hissetmeye başladım. Herkesle şakalaşıyor, iş dışında da sohbet edebiliyorduk. İşi takır takır yapabiliyor olmam, hem iş arkadaşlarımın güvenini kazanmamı sağladı hem de özgüvenimi artırdı. Ben de "Ya aslında bu işi yapabiliyorum galiba," demeye başladım.

Bu süreçte fark ettim ki aslında sevmediğim şey bölümüm değilmiş; sevmediğim şey bu eğitim sistemiymiş. Üniversitenin teorik ağırlıklı, proje bazlı ve not odaklı sistemiyle iş yerindeki pratiğe dayalı, sonuç odaklı yaklaşım arasında ciddi bir uçurum vardı. Staj, gerçek anlamda bir şeyler üretmenin ne demek olduğunu gösterdi bana. Sadece not almak için yapılmayan, gerçekten bir katkısı olan işler yapmak, başka bir tatmin sağlıyormuş. Staj sayesinde sadece mesleki bilgi değil, iş hayatına dair çok değerli tecrübeler de kazandım. Bir işi nasıl sahiplenmek gerektiğini, zaman yönetimini ve tabii ki insan ilişkilerinin iş hayatındaki önemini öğrendim.

Bu staj sayesinde bazı önemli bağlantılar kurdum. Görsel iletişim tasarımı alanında deneyimli, yıllardır sektörde olan insanlarla tanıştım. İş hayatında bağlantıların ne kadar önemli olduğunu gördüm. Hani "Network her şeydir" diyorlar ya, kesinlikle doğruymuş. Freelance çalışmaya yönelme kararım da aslında buradan çıktı. Kendi işimi yönetmek, farklı projelerle çalışarak portfolyomu genişletmek istedim. Hem okul hem staj hem freelance projeler derken kendimi geliştirme sürecim hızlandı. Aslında freelance çalışma, staj kadar değerli bir deneyim sağlayabiliyor. Farklı müşteri tipleriyle tanışmak, onların beklentilerine uygun işler çıkarmak, kendi işini yönetmek... Bunlar, iş hayatında kimsenin sana anlatamayacağı şeyler. Şu an hem çalışıyorum hem de freelance projelere bir adım atıyorum. Eğer sen de iş arama stresinden yorulduysan veya deneyim kazanmanın başka yollarını arıyorsan, freelance çalışmayı düşünebilirsin. Benim freelance profilime ulaşmak istersen, her zaman beklerim!

Tüm bu deneyimler bana şunu gösterdi: Okulda başarısızsan bu iş hayatında da başarısız olacağın anlamına gelmiyor. Kendini ifade edebileceğin alanları bulmak, deneyim kazanmak için farklı yollar keşfetmek önemli. Önemli olan, gerçekten sevdiğin şeyi bulup ona odaklanmak ve pes etmemek. Belki şu an zorlanıyorsun, umutsuz hissediyorsun ama pes etme. Belki de kendi yolunu bulmana az kaldı.

Henüz hiç yorum yapılmamış.

Yorum yazmak için giriş yapmanız gerekli