nnnnnnavillera @nnnnnnavillera

yüreğinin sesi

IMG_0737.jpeg


Hayao Miyazaki’nin senaryosunu yazdığı Ghibli Studio’nun yapımını üstlendiği film ilk olarak 1995 yılında yayımlanmış. Öncesinde manga olarak yayımlanan film okuyucular tarafından çok sevilince animeye uyarlanmış. Orijinal hikâyede başkahramanlardan biri olan Seiji resim konusunda yetenekli bir gençtir. Animeye uyarlanırken Seiji’nin yeteneklerinde biraz değişikliğe gidilerek orijinalinden farklılaştırılır fakat hikâyenin olay örgüsü genel anlamda aynıdır. Film, kitap okumayı çok seven Shizuku adlı kahramanımızın kütüphaneden ödünç aldığı kitaplarda hep aynı kişinin ismine rastlaması ve merak duygusunun onu bir maceraya sürüklemesiyle başlar. Kitaplarda rastladığı o isim ise Seiji’den başkası değildir. Elbette kader onları bir araya getirir. :) Zaten hikâyemiz başka türlü ilerleyemez değil mi? Seiji, film versiyonunda kemanlara tutkulu olan bir gençtir. Sadece çalmakla kalmaz aynı zamanda kendi kemanını da yapmaya çalışır.

Film genel anlamda kendilerini keşfetme yolunda olan genç insanların tutkuları doğrultusunda yaptıkları işleri anlatmaktadır. Aynı zamanda bu iki genç insan üzerinden bize gençlik heyecanını en masum şekilde yaşatır.


Tahmin ediyorum ki 2010 ya da 2011 yılında, bir yaz akşamı ablamla odamızdaki antenli küçük televizyonumuzda kanalları gezdiğimiz sırada tesadüfen bulduğumuz bir filmdi. Görüntünün daha iyi olması için anteni bir o tarafa bir bu tarafa çevirirken ve filmin de belli bir kısmından izlemeye başladığımdan sanıyorum hemencecik bitivermişti. Film o kadar güzel gelmişti ki tekrar izlemek istemiştim. Tabi o zamanlar da internetimiz yoktu, yıllar sonra araya araya anca bulabilmiştim. Adını sanını bilmeden derler ya gerçekten de öyle, onca anime arasından hatırladığım birkaç kareyi bulmaya çalışmıştım. En nihayetinde buldum.


Whisper of the Heart.. Yüreğinin Sesi..


Nedense çok havalı gelmişti filmin adı. Yüreğinin Sesi.. Sanıyorum beni bu kadar etkilemesinin sebebi filmdeki karakterlerle aramda bir bağ kurmuş olmamdı. Filmde genç bir çocuk keman çalıyor. Beni tuttuğu yer de burasıydı aslında. O zamanlar benim için büyük bir heyecandı keman çalmak. Filmle tanışmadan birkaç yıl öncesinde kemanımı almıştım fakat kursa gitmek için fırsatım olmamıştı. Animede karşıma böyle bir sahnenin çıkması beni o zamanlar oldukça heyecanlandırmış keman çalmaya olan hevesim daha da artmıştı. Şimdi baktığımda ise filmde beni daha çok etkileyen dikkatle yazılmış senaryo. Filmden alıntı yapabileceğim birçok sahne var. Bunlara da yazımda değinmek istiyorum.


“Doğrusu ben orada bir şey bulamamaktan korkuyorum. Yani içimde.. O en derin yerde.”


Hepimiz zaman zaman varlığımızın sebebini sorgulamışızdır. Bu insan olmanın getirdiği bir his. Peki, bu sorgulamanın neticesinde bir şeyler bulabildik mi? Hangimiz içimizdeki cevheri keşfetti? Ya bizde o bahsedilen cevher yoksa?


“Ne yapman gerektiğini bilmen güzel bir şey. Ben hala ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Öylesine günlerimi geçiriyorum.”


Ben her insanın dünyaya gelişinin bir amacı olduğuna inanların tarafındayım. :) Öylesine var olmadık ve her birimizin içinde birbirinden farklı cevherler var. Bazılarımızda birden daha çok. Önemli olan o cevheri bulmaya çalışmak. Belki bazılarımız içlerindeki cevherin de farkında ancak onu ortaya çıkartacak olgunlukta ya da ortamda değil. Yine de bir maden arayıcısı gibi içimizdeki cevheri aramalı ve hayata gelme amacımızı bulmalıyız. O en derindeki en saf olanı bulmaya ve başkasından daha iyi ya da daha kötü olmayı düşünmeden bize bahşedilenin en iyisi olmaya çalışarak.


“Kendi yolunu bulmak oldukça güç olacaktır. Eğer bir sonuç alamazsan kendinden başka suçlayacak kimseyi bulmazsın.”


Bu söz nedense içimde bir yerleri acıttı. Kendimizden başka suçlayacak kimseyi bulamamak… Evet, şimdiye kadar bir çocuk gibi başımıza gelenlerden hep başkalarını sorumlu tuttuk. Olgun bir insan gibi yaptığımız seçimlerin bedellerini kendimiz ödemek yerine yükümüzü hafifletmek adına başkalarına ödetmeye çalıştık. Başarısız olduğumuzda süreci, imkânları suçladık. Ancak aslında gittiğimiz yol yani seçimlerimiz yalnızca bizim sorumluluğumuzda.


“Neden değişiyoruz acaba? Eskiden çok tatlı biriydim. Artık kitaplar bile eskisi gibi heyecanlandırmıyor beni. İçimde sanki ‘İşler o kadar kolay değil’ diyen biri var. İyi biri değilim.”


Değişiyoruz. Etrafımızdaki her şey gibi. Bugün sevdiğimiz bir şeyi yarın istemiyoruz. Hatta gün içinde bile çok farklı davranıyoruz. Ne istediğimizi bilmiyoruz. Hiç düşündünüz mü eskiden neleri yapmaktan hoşlanırdınız? En sevdiğiniz huyunuz neydi? Kendimizdeki bu değişimi çevremize de yansıtıyoruz. Çevremiz, arkadaşlıklarımız değişiyor. Kimseyi dinlemeye tahammül bile etmeden, konuşmadan vazgeçiyoruz insanlardan. Bahanemiz de hiçbir şeyin eskisi gibi iyi olmaması. Peki, biz yeterince iyi biri miyiz?


Son olarak filmin müziğinden bahsetmek istiyorum. Filmde John Denver'ın "Take Me Home, Country Roads" şarkısı Japonca versiyonuyla kullanılmış. Şarkının  sözleri filmle uyumlu olacak şekilde uyarlanmış. Şarkının melodisi filmin verdiği nostaljik havaya da uymuş.

"Yarın, ben hep olduğum gibi kalacağım."

Şarkıyı dinlerken nedense evden uzakta kaldığım dönemdeki duyguları tekrar hissettim. Büyümek, evden uzaklaşmak, ait olduğumuz yere duyulan özlem... Hepimiz yarın da hep olduğumuz gibi kalacak mıyız?


Yüreğimizin Sesi…

Hangi yoldan gideceğimize karar verirken, kime değer vereceğimizi, kimi seveceğimizi seçerken, var olurken yüreğimizin sesini dinliyor muyuz?

Son zamanlarda zihnimi meşgul eden bir konu. Herhalde o nedenle bu iki kelime beni tekrar bu filme götürdü. Bence herkes bu konuda düşünmeli.

Acaba yüreğimizin sesini dinliyor muyuz?

1

Henüz hiç yorum yapılmamış.

Yorum yazmak için giriş yapmanız gerekli