zorunlu olanın nitelik sorgulaması
"Causa sui'' şimdiye dek düşünülmüş en iyi çelişkidir, bizzat insanlığa geçirilmiş en sağlam zincir! Causa sui gerekli olan en lanet şeydir, zayıfların kurtarıcısı, cennete gitmeyi hayat amacı edinenlere en büyük ödüldür. Düşünmemekten rahatsız olmayan kişileri saymaya kalksak sanırım birçok yakınımızın isimleri zikredilir ve bu kadarla da kalmaz onların isimlerinin zikredildiğini duymaları da silkinip kendilerine gelmeleri için yeterli olmaz. Birinin kulaklarının dibinde bağırması gerek, ''böyle yaşamak hayvanlara ait aptal!'' Demeli.
Sorarım ismi düşünmeden yaşamaktan memnun olanlar arasında zikredilmeyenlere; hanginiz Descartes kadar cesursunuz? Kaçınız ön kabullerini sorgulayacak kadar filozof? (bilgiyi seven)
Tanrı kavramı, tanımı gereği çelişkili olmalıdır çünkü normal bir tanım ancak insanlara ait bir nitelik olabilir, mantıksal olarak çelişik fakat nitelik olarak kusursuz olmak ise yalnızca tanrıya mahsustur! “Yaratılmamış olmak” kavramını metafiziğe başvurmadan incelerseniz düşünmeye dayanabileceğiniz süre çok fazla olmayacaktır ve sürenin sonunda ufak bir gülümseme ile bunun mümkün olamayacağı kanısına kolayca varacaksınız fakat metafizik alanını düşünme sürecine dahil ederseniz ve ön kabullere ihtiyacınız varsa "Causa sui" tam size göre bir mefhumdur. Tanrı yaratılmamıştır ve her şeyi yaratmıştır. Mantıksal olarak çelişkili olan bu cümle ön kabullere ihtiyacı olan, düşünmemekten rahatsız olmayanlar için evinin arka bahçesinden fışkıran petrol gibidir ve bu petrol hayat boyu mutluluk aracı olabilir.
“Ne de tuhaf basitlikler ve sahtelikler yaşıyor insanoğlu! İnsanın bir kez mucizeyi görebilecek gözleri olunca, durmadan şaşırıyor! Nasıl da çevremizdeki her şeyi aydınlık, özgür, kolay ve basit kılıyoruz! Duyumlarımıza, bütün derme çatmalığı, düşüncemize, Tanrısal serseri sıçrama yapma isteğinin ve yanlış çıkarımların girmesi için geçiş izni vermeyi nasıl da biliyoruz! Başından beri, hemen hemen kavranamaz bir özgürlük, düşüncesizlik, temkinsizlik, bir yaşam yürekliliği ve şenliğinden tat almak için, yaşamdan tat almak için, bilgisizliği korumaya nasıl da akıl erdire biliyoruz? Ve yalnızca bu katı, sert bilgisizlik temelinde şimdiye dek bilgi yükseldi; çok daha güçlü istemenin temeli üstündeki bilgi istemesi, bilmemeyi, bilgisizliği, yanlışı isteme.’’
Nietzsche’nin bahsettiği bilmemeyi isteme çok önemlidir, ki bu kişinin bilerek yanlışı görmemesini ve kendini kandırmasını sağlaması demektir, tek kelime ile karşılarsak din...
Zorunluluklar söz konusu olduğunda bunların başında dinler gelir ve her din kendi doğruluğundan ve diğerlerinin yanlışlığından kesinkes emindir ya da kendini çok iyi kandırabilenler bunu yapabilirler. Buna bir yetenek demek de mümkün. İnsan bir kez mucizeyi görebilecek gözlere sahip olunca durmadan şaşırır! İnsan doğal olarak inanmak ister, Aristoteles’in Metafizik’inde insan doğal olarak bilmek ister denir, insan inanmayı da doğal olarak ister ve bu isteme Schopenhauer’cu anlayışla seçilemez. İlkel insan doğaya bakıp hareketi anlamlı kılmaya çalıştığı zaman her seferinde doğaüstü, metafizik sonuçlara ulaştı, bu aklımızın dezavantajlarından biri. İlk olarak Tanrı çıktı ortaya; "Causa sui." Sonra bu Tanrı diğer olaylara etki edemediği için diğer Tanrılar türedi ve Tanrı, Tanrılar oldu. Bu Tanrıların belirli bir sistemde görevlerini yerine getirmeleri için de dinler oluşturulmalıydı ve bu işi yine insanlar aracılığıyla Tanrılar yaptı çünkü çelişik olmayan tanım kutsal sayılamayacağı gibi doğrudan mesaj da insanları boyunduruk altına almaya yetmezdi.
dindarların inanmanın aklın konusu olmadığı kabulü asıl amacım, amacım muhalif olmak değil, ortadaki safsatayı insanlara göstermek ve faydasından çok zararı olan bir olgunun evrime uğramasını sağlamak, dinin doğruluğunu tartışmaktan ziyade dinin doğruluk yahut gerçeklik iddasını tartışmaya çalışıyorum, dediğin gibi dinler inanç meselesidir, gerçekliği tartışılamaz fakat dindar nesil dini özellikle kendi mensup olduğu topluluktaki dogmaları mutlak gerçeklikler gibi kabul edip onları kabul etmeyenleri de ahlaksız yahut cehennemlik insanlar gibi yargılıyor, karşı çıktığım bu.
aslında çokta karmaşık değil, merak etmek gerek sadece, öncelik meselesi. Türkiye şartlarında ekmek peşinde koşarken hayat ve ilkeler üzerine düşünmeye ne kadar vakit kalır ki? vakit kalsa da ne kadar sağlıklı argümanlar kurulabilir? karmaşık ve uzun olmayabilir ama kesinlikle zor bir durum.